www.mertdost-fm.tr.gg
  ŞİİR
 






 

 

 Hayata ezilenlerin safında müdahale etmek, kavgaya katılmak “devrimci sanat”ın ilk şartı ve şimdi elinizde, “devrimci sanat”ın çok güzel bir örneği var.

Devrimci sanat, elbette, çok yönlüdür, pek çok anlama ve işleve sahiptir. Herşeyden önce, devrimci şiirin hammaddesi dil ile başlamak gerekir bu konudaki bir çözümlemeye. Richard Rorty, şöyle diyor dile ilişkin: “Dil, bağımsız bir nesneyi ifade eden bir ayna işlevi görmez ve ancak, amacımıza ulaşmanın bir aracı olarak görülürse daha iyi anlaşılabilir. Dil, bulmaktan ziyade, yapar.”  Ne var ki, elbette, “sozcüklerin çaresiz kaldığı” durumlar da vardır hayatta. Işte o anlarda, “sözün sanatı” şiir girer devreye ve kelimelerin anlatamadığını “sözün müziği” ile şair anlatır. Bireyin ve toplumun, kendi başına, kolayca çözemediği, tanımlayamadığı, ifade edemediği ve çözümünü hemen bulamadığı “insanlık durumu”nu, çoğu kez, sanat anlatır. Bazen bilim bile çaresiz ya da yetersiz kalır bu bakımdan ve insanlığın imdadına sanat yetişir. “Insanlık durumu”nun anlatılabilmesinin temel aracı da dil olduğundan, edebiyatın ve dolayısıyla şiirin özel bir konumu vardır bu konuda.
Şiirde de, sözcükler, sadece ezilenin çığlığı olmaz bu durumda, kurşun da olur, özgürlük olur, kurtuluş olur. Şiirler, günümüze uzanan türküler gibidirler bir bakıma; toplu belleği, toplu acı, mutluluk ve umutları taşırlar kuşaklar boyu. Onlar, aynı zamanda, türküler gibi, zalime kurbanın yanıtıdırlar da. Devrimci şiir, kalıcı sanatın öteki dalları gibi, tarihin, toplumsal belleğin, hayatın, mutlaka ezilenler cephesini, bu temel boyutu, ezilenlerin gerçeğini de içerdiğinin kanıtıdır, bu gerçekliğin ileriki kuşaklara iletilmesinin aracıdır.


Haluk Gerger
Ankara, 28 Şubat, 2008.


                                                                        Bize bu kitapla sunulan dizeler ise yukarıda anlattıklarımızın tam anlamıyla dışa vurumudur. Ezenin değil ezilenin, haksızın değil haklının, zalimin değil mazlumun yanında bir ifade yolunu seçmiş sanat.
Şiir ise bu alanlar içinde ayrı bir önem ifade ediyor. Özellikle Anadolu topraklarında. Toplumun ve bireyin söyleyemediğini onun adına söyleyen, görmekten uzak olduğu noktayı gösteren önemli bir üretim şekli. Yalnızca Halk Edebiyatı değil Divan edebiyatında da örneklerine bolca rastladığımız sorumlu sanat ürünlerinden şiir, kiminin kellesini almış, kimini de diri diri yaktırmıştır. Şiir Anadolu da doğrudan anlatım yolunun riskini, estetikle daha yumuşatmış ama daha kalıcı ve zehir zemberek hale getirmiştir.
 
Örn:
“Gururlanma padişahım
Senden büyük Allah var”

Veya
“Belimizde kılıncımız kirmani
Dağı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet vermiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir”
Veya

“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”

Örneklerinde olduğu gibi…

Şimdi elimizde Sorumlu Sanat’a örnek güzel bir çalışma var. Emek verilmiş, alın teri dökülmüş bir antoloji. Anadolu’nun dünde ve bu günde başkaldıran tarafıdır şiir. Dize dize, harf harf, satır satır, nefes nefese yazılmış şiirler ve tabii bitmeyen Anadolu Pınarları, ozanlarımız... Şimdi sorumluluk sırası bizlerde. Sahip çıkacağız; aynı heyecanla ve aynı inançla. Ortak aklın ve emeğin gerektirdiği gibi. Gösterin kendinizi ve bu tarihe tanıklık eden emek serüvenine ortak olun isterim. Emeği geçen herkesi selamlıyor ve alkışlıyorum.
Sevgi ve Selamlarımla

Ekrem Ataer
Temmuz 2008     İstanbul
                              

RÖPORTAJ: Yusuf Ter ile Şairlik ve Şiir üzerine Sohbet Ettik!
Tarih: 18.08.2008 Saat: 18:44 Gönderen: HakNuR

 

Yayın Yönetmeni (GaRip caN) İsmail Güner'in Şair-Yusuf Ter İle Yaptığı Söyleşi‘yi Sunuyoruz!

Şiir kör insanın gözüdür, gören gözler dünyayı savaşa sürükleyen gözlerdir. Kör göz ise buna karşı gelendir. Şiirimin kaynakları dünyadaki olumsuz olaylardır. Ezilenlerdir. Karşında ezen ve ezilen var, buna karşı duyarsızsan ezenden yana olursun, diyen "Yüreği Güzel" Yusuf Ter ile Söyleşi....

-Yusuf Ter kimdir?

1970 yılında Kozaklı’ nın İmran köyünde doğdum. Tüm köy çocukları gibi 1979 kadar köyümde yaşadım ve okula gittim.1979 da ilkokul dördüncü sınıftan okulu bırakıp, İsviçre de yaşamakta olan babamın yanına yerleştim. Fakat okumaya olan tutkumu orada da devam ettirdim, resimler yapmaya başladım.Kendimi geliştirmek için boş durmadım. Çalıştım, çalıştım ve hep çalıştım.

- Şiire olan tutkunuzdan biraz bahseder misiniz:



Güzel dost, yukarda da anlattığım gibi, ilkokulu dördüncü sınıftan bırakıp İsviçre’ye geldiğimde, okuma hevesimi hep okuyarak resim çizerek gidermeye çalıştım. Gün geldi şiir kitaplarına daha bir sevdalanır oldum. Gurbet elde yalnızlığıma şiir kitapları arkadaşım, dostum oldu.
On dört yaşındaydım Ahmed Arifin hasretinden prangalar eskittim kitabı elime geçmişti, bahçede onu okuyordum, şiirlerini okurken içimde yazma arzusu oluştu, ilk şiirim de böyle doğmuş oldu. 1984 yılın da yazdığım ilk şiirimi burada sizinle paylaşayım.

BİR ÇOCUK VARDI

bir çocuk vardı
toprağı deşiyordu elleriyle
deştikçe taşlar çıkıyordu
Bir çocuk vardı
boyu bir eli
boyu kadar deşti, deşti
on dört yıldır
deştiği yer boyu kadardı
hiç değişmemişti
içinde kendini arıyordu....

 

Kendi çocukluğumu anlattığım ilk şiirimdir bu. Çocuk ruhuyla köyden ayrılmışsın, arkadaşlarından, farklı yaşamın, yaşantının, modern çağın içinde kendini buluyorsun, çocukluğunu arıyorsun .
Aradığın çocuklukta özlem hissediyorsun.
Hissettiklerini kağıda döküyorsun.

Şiir yazmaya da böyle mi başladınız?


Yazma konusuna gelince, zaman içinde önce çevreyi tanıyorsun. Çevreden sonra yaşadığın uzak yerleri tanımaya çalışıyorsun. Çalıştıkça neden gurbette olduğunu sorguluyorsun .
O zaman da ZDF kanalı vardı. Yerel kanal, en fazla 4 veya 5 taneydi, haftada bir Türkçe yayın yapardı. Memleketi, televizyon izlerken kendini o kamera nereyi gösteriyorsa sen orda hissediyorsun.

Haftanın 4 günü gazete alırdı babam. Okurdu, babam da okuturdu, gazeteyi. Genelikle köşe yazarlarını okuturdu. Yaşar Kemal’ın ince memed romanın dizisi vardı, ondan çok etkilenmiştim .
Yaş ilerledikçe merakımda daha çok artmıştı. Ailem sol görüşlü idi, dedem iki dönem CHP den muhtar olmuştu. Onunda etkisi vardı. Tabi ki Yılmaz Güney filimlerinin de çok etkisi olmuştur. Çünkü Yılmaz Güney filimlerini kiralardık seyretmek için. Hayranı olmuştum. Karakterine işlediği, toplumsal olaylara sessiz kalmayışı, beni baya etkilemişti . Bu etkilenmeler ve duygularla şiirler yazıyordum . Sorguluyordum. Yazdıktan sonra saklıyordum şiirlerimi.
Saklama nedenimde şiire alışık olmayan bir toplumun, çevrenin içinde alay konusu olma duygusu taşımamdı.
1989 Nihat Behram ile tanıştım, onun çok büyük katkısı olmuştur yazdıklarımda ve siyasi yönden gelişmemde, Şiirlerimin temalarında.

-Yazma konusunda etkilendiğin şairler oldu mu? Oldu ise hangi yönde etkilendin? Bu etkilenmenin sizin için yararları ne oldu?

 

Babam bizi İsviçre’ye yanına aldığında eğitimime devam edemedim ama 5 yıl boyunca hep kitap okudum. Elime ne geçtiyse okudum. Ahmet Arif, Nazım Hikmet, Nihat Behram , sonradan tanıştığım ve bire bir görüştüğüm şairlerde oldu. Harun Yiğit ,İlhami Arslantaş, Ali Turalı (kul sefili) , bu şairleri çoğu tanımaz. Topraklarımızın, memleketimizin şairleridir bunlar. Bu dostlarımın büyük katkısı olmuştur . Edebiyat da etkilendiğim şairler, yazarlarda oldu. Kitaplarını okuduğum her şair kendini anlatıyordu, çevresini yaşamını anlatıyordu. Bunlardan etkilenmemek mümkün mü, Mutlaka etkileniyorsun.

Bu şair dostları okudukça, tanıdıklarım ile bire bir konuştukça, hem hayata bakışım yani siyasi görüşüm, bu doğrultuda şiirlerimin konuları, daha halkçı, daha halktan yana tavır almaya, daha bir dik başlılık kazandı. Buda şiirimin varoluşunu ve kalıcılığını sağladı. Gerçek olmak istediğim yeride bulmuş oldum.

-Şiirlerinin konularını nasıl ve nereden buluyorsun yada ne gibi konulardan etkilenip yazıyorsun?


Şiirimin kaynakları dünyadaki olumsuz olaylardır. Ezilenlerdir. Karşında ezen ve ezilen var, buna karşı duyarsızsan ezenden yana olursun. Duyarlıysan, onun o yaşadığı acıları kendinde hissedersin ve işte o an halkın ozanısın dır, gerçekçi toplumcu şairisindir, kendini bir anda onun yanında bulursun, bu ister siyah olsun ister beyaz, dünyada yaşayan ezilen insanlar yani rengi, dini, fark etmez kısacası sömürülen ezilen yoksul halktır. Bende onların ozanıyım, etkilenmemde onların yaşantısından, çektiği acılardan çıkar. Kısacası onları anlatırım.

-Şairin şiir sanatında yöntemi ne olmalı sizce?



Eğitimci, eğitici olmalı, duyarlı olmalı halkın ozanı, halkın dili olmalı, halkın şairi de halkın şairi olmalı.

-İlk kitabınızın ismini neden “Şiir kör insanın gözüdür” koydunuz? Bu cümleyi okuyucularınız için açar mısınız?



Evet ilk kitabımın adı. Ne dedik yukarıda şiir için, eğitici ve yol gösterici, o cümle ile bu tanım birbirine tam uyduğu için doğru söylenmiş bir cümle oluyor. Ve böyle de olmalı, kör insana göz, sağır insana kulak, lal insanın dili olmalı, şiir o zaman şiirdir. Şiir o zaman halkçıdır ve halktan yanadır. Yani toplumcudur.

Bunca kitap, şiir, yaza bilmişler. Aşık Veysel’in hayat hikayesini okuduğumda bu söz aklıma gelmişti, şiir kör insanın gözüdür, gören gözler dünyayı savaşa sürükleyen gözlerdir. Kör göz ise buna karşı gelendir. Aşık Veysel’in sözü aklıma geldi. Veysel bahçesine yeni fidanlar dikerken kör güzüyle, köylüler alay etmişler, bu topraklarda bu fidanlar yetişmez diye, zaman gelip geçmiş Veysel’in diktiği fidanlar yeşermiş, meyve vermiş köylüler esas kör olan bizmişiz o değil demiş.

- Siz resimde çiziyordunuz bildiğim kadarı ile, şimdi devam ediyor musunuz resim çizmeye....



Ben resme 15 yaşında başladım yüzü aşkın çizmiş olduğum farklı çizimler vardır . 13 yıla yakındır da çizmiyorum, çizimi bıraktım, çocuklarım devam ediyor …

- Ressamlık sanatında herhangi bir çizimleriniz var mı? Varsa neden Ressam alanı değil de şiir?



Şiire ağırlık vermem resmi ulaştıramasın okuyucuya istediğin yerde kendini tam anlamıyla göstermesin şiir senin öfkeni içindeki haykırışı dile getiriyorsa bunu da paylaşmanın yolunda şiir olarak gördüm şiirin daha çok insana ulaşacağını düşündüm!

-Geneline baktığımız da şiirlerinde bir başkaldırı olgusu var, buna neden olan nedir. Bir de Sünni kökenli olmanıza rağmen Alevilik teması olan çok şiiriniz var. Bu iki olguyu nasıl açıklıyorsunuz?



Şair yada yazar yaşadığı toplumda ezilmiş sömürülmüş halkı görmüyorsa, onun acılarını dile getirmiyorsa, tek yönlü bakıyorsa, buna ne kadar duyarlı şair, ozan diye bilirsiniz ? ben sosyalist biriyim bu acılar, bu katliamlar bizim ülkemizde yapıldı buna da duyarsız tepkisiz kalamayız .

Yarın bizlerinde başına gelmeyeceği ne malum, birlik beraberlik savaşı veriyoruz. Bizim savaşımızda silahla değil kalemle, şiirle dile getiriyorum, Bizim vatandaşımız bizim halkımız bir elmanın yarısı bunu nasıl dışlaya biliriz, yok sayarız, Yok sayanlara karşı vermiş olduğum bir mücadeledir bu, gerek şiirle gerekse siyasi düşüncemle sosyalist olarak tüm halkı kucaklamak gerek . Şairde bu bağlamda evrensel olmalı. Evrensel düşündüğüm içinde toplumların dini, dili, ırkı değil evrensel değerleri ilgilendirir ozanı veya şairi. Bu bağlamda benim şiirlerimde evrensellik ilkeleri içinde asidir ve başkaldırır.

-Bildiğim kadarı ile birkaç tane şiir kitabınız var. Çok şiir yazmaktan yana mısınız? Yoksa az ve kalıcı şeyler bırakmaktan yana mısınız?


Evet. 4 tane kitap çıkardım, yaşadığın kısa hayata iyi şeyler sığdırmak istedim. Önemli olan kalıcı eserler bırakmaktır. Mutlaka üretken olmakta lazım. Öbür yandan da üretkenlik diye saçma sapan şeylerde yazmak, yada gül bül şiirleri yazmak bana göre değil. Ben İhsani üstat gibi yıllarca adımdan söz ettirecek şiirler bırakmalıyım geride. Gerçi bizim toplumumuza derdini çilesini anlatmak. Yolunu açmak doğruları söylemek işine gelmiyor, seni sevmiyor, gerçeklerden uzakta gül bülbül şiirleri yazarsan seni kucaklarlar( Veysel örneği) ama olsun bizler gerçekçi eserler üretelim azda olsa bizleri anlayan ve sahip çıkan olacaktır. Bundan da umutluyum ve bu yönde de esrler bırakmaya devam edeceğim.

- Şiir'in diğer sanatlardan farkı nedir sizce?


Resim ile şiir bir elmanın yarısıdır. Ressam tuvale işlediği renklerle anlatır duygularını, şairde sözlere döker. Nakış işler gibi işler dizeleri. Resme bakarsın, o resmin derinliklerine inersin, o an kendini ressam hissedersin.
Şairin dizelerini okurken de kendini o okuduğun sözler içinde bulursun, önemli olan kavraya bilmek, verilen mesajları iyi anlaya bilmek şiir de ve resim de…

- Günümüzde herkesin Küreselleşme diye tutturduğu bir süreçte, siz, hangi şiir’den yanasınız?

 

Ben şiirimi yukarda bir çok yerde anlattım, ben ve benim gibi ozanlar toplumcu ve asi, başkaldıran şiirden yanayız. Onun içinde üç arkadaş ile birlikte halk şiirinde başkaldır antolojisi kitabını hazırlamaktayız. Bu bizim için bir görevdir.
İnsanları aydınlatan, ileriyi gösteren, senin sırtından seni sömürene karşı olan şiirlerden yanayım, küreselleşmede çıkan sonuç belli, kapitalist düzenin sermayesinin getirdiği, doğurduğu olaydır. Bunun karşısında olmalıyız, eylemlerle dile getirmeliyiz…

-Yakın da yeni şiir kitap projeleriniz var mı ?



Evet . bireysel olarak iki kitap dosyam hazır. Birde , yukarda bahsettiğim, yakın da çıkacak kolektif çalışmamız olan “ halk şiirinde başkaldırı” antolojisi var. Hep dediğim gibi kalıcı şeyler bırakmaya uğraşıyorum.

- Şairin içindeki çocuk hangi zamanda yaşlanıyor sizce?



Eliniz tuttuğu sürece, diliniz döndüğünce şiirler yazılır, bedenen yaşlanırsınız ama beyninizdeki azim şiir ruhu hiç yaşlanmaz. Ölene kadar, son nefesinize kadar mırıldanırsınız. Ayakta tutanda budur şairi. Şair ölür şiirleri ağlar ve yaşar…

-Son olarak Genç şair adaylarına neler söylemek istersiniz?



Gençlerimize demem şu olur, bol, bol kitap okusunlar, kendilerini sınırlamasınlar, okudukları her bir söz altından kıymetlidir. Gelecekleri attıkları ve atacakları temeli oluşturur. Kendileri için yazsınlar. Başkalarına beğendirmek için şiir yazmasınlar .
Tek diyeceğim budur sevgili dostum …

--Biz Nurhakdağı Net sitesi olarak; zaman ayırıp bizimle böylesi güzel bir söylesi gerçekleştirdiğiniz için, dostlarımız ve okuyucularımız adına çok teşekkür ediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz...




Ben Teşekkür ederim...


Röportaj: (GaRip caN) İsmail Güner

17.08.08


 

 
tulay1962 
 

  • Celallenme boşa...

    Uğraşmayın artık benimle,!
    Zaman geldi yar oldum
    eş oldum,
    ana oldum...
    Zaman geldi fabrikada işçi oldum,
    tarlada ırgat oldum,
    Doktor oldum,
    Öğretmen oldum,
    Ama önce İnsan oldum..
    Dinimi inkar etmem asla,
    Bayrağımı, vatanımı inkar etmiyeceğim gibi...
    Dur bir dinle.!
    Ben Cumhuriyet kadınıyım..
    Ne uğraşırsın dinimle,başımın örtüsüyle..
    Başımı bağlarım giymem kara çarşaf.
    Gömdü tarihe kara çarşafı yıılar önce ATAM..
    Ne sarık ne kara çarşaf.......
    Aydınlık günler beklerken,
    Neden karanlığa çekiliyoruz....
    İstemem ne başka bir güç,
    nede başka bir yönetim...
    Tek istediğim Laik bir CUMHURİYET...
    Dinle hemen celallenme.!
    1920de kuruldu Cumhuriyet.
    Özgür bırakıldı inanç özgürlüğü,
    Neden inancıma kurşun sıkarsın.!
    Neden din elden gidiyor diye,
    dellenirsin....
    Elden giden din değil,
    İnsanlık onurum..
    Elden giden Demokrasi....!
    Celalleneceksen buna celallen.
    Vatan toprağı parsel,parsel satılır oldu,
    Dış güçler devleti yönetir oldu,
    Gün gelmiyorki yüreğim kan ağlamasın,
    Mehmedimin şehit haberiyle,
    Celalleneceksen buna celallen...
    Uğraşma artık benimle ben Cumhuriyet kadınıyım...

    Tülay İçen

  •  


     
       
     
    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol