www.mertdost-fm.tr.gg
  PİR SULTANLAR
 


 


                                                                                        


SEVGİ BİZİM DİNİMİZDİR BAŞKA DİNE İNANMAYIZ ! 

BİR LOKMAYI KIRKLA YEDİM
DÖNDÜM SEMAH CANLAR İLE
Image 
 

 

 

 


Usandım ham 
insanın, olgun sandığı sözlerinden,
Ne had bilir, ne yol bilir, öve öve bahseder kendisinden.






Dünya döner, mevsim döner,Başım döner, yar dönmez
Yollar biter yıllar biter,Ömür biter dert bitmez.


.

Türkü nedir?
 
TÜRKÜ(1):
 Kendine özgü ve değişik ezgilerle söylenen türkü zamanla anonimleşen bir nazım biçimidir. Türküler ana dörtlüklerle, onu izleyen nakaratlardan olu­şur. Türkülerdeki dörtlüklere Bent adı verilir. Nakaratlar, halk dilinde bağlama ve kavuştak olarak adlandırılır. Türküler yukarıda saydığımız nazım biçimlerinin aksine hece vezninin her kalıbıyla söylenir. Yani hece sayısı iti­bariyle bir sınırlama olmaz. Mahmut Ragıp Gazimihal, ezgilere göre usulsüz ve usullü türküler olarak iki ayırım yapar. Usulsüz olanlar; divan, bozlak, koş­ma, hoyrat ve Çukurova'yı içine alan uzun havalardır. Usullü olan türküler grubunda ise genellikle oyun havaları yer alır ki bunlara Konya'da oturak havası, Urfa'da kırık hava adı

verilmektedir.

Türklerde işlenen konulara göre de sınıflama yapan yazarlarımız vardır. Bu sınıflama şöyledir: Ninniler, Çocuk Türküleri, Doğa Türküleri, Aşk Türküleri, Kahramanlık ve Askerlik Türküleri, Tören Türküleri, İş Türküleri, Kar­şılıklı Türküler, Ölüm Türküleri, Oyun Türküleri, Tabiat ve Hayvan Türküle­ri, Zeybek ve Derebeyi Türküleri, Cinayetler ve Acıklı Olaylarla ilgili Türküler, Güldürücü Türküler, Yemek ve yiyecekle ilgili Türküler.

Yapılarına göre türküleri sınıflandıran yazarlar da türkülerin bent kavuştaklarını gözönünde bulundurmuşlardır. Bu tür sınıflama şöyledir: Bentleri dörtlükleriyle kurulan türküler, Bentleri dörtlüklerle kurulan türküler, Bentleri üçlüklerle kurulan türküler, Bentleri beyitlerle kurulan türküler.


TÜRKÜ(2):
 Türkiye'nin sözlü geleneğinde, bir ezgi ile söylenen halk şiirlerinin her çeşidini göstermek için, en çok kullanılan ad "türkü"dür. Türkü kelimesinin, Türk adının sonuna, Arapça ilgi eki olan "i" ekinin getirilmesiyle ortaya çıktığı anlaşılır.Türki: Türkle ilgili, Türk'e özgü anlamında kullanılır. Kökü, XV. yy'da Horasan'a kadar dayanır. Türkünin belli bir şekli yoktur. Bir koşma, bir semai, bir destan ya da herhangi bir halk şiiri türkü ezgisiyle söylendiğinde türkü olur. Bu yüzden türkü tipinin en belirgin özelliği "melodisidir". Bunun dışında, türküyü diğer halk şiiri türlerinden ayıran bir özellik de her ezginin sonunda bulunan kavuştaklardır (nakarat). Kavuştaklar her ezgiden sonra tekrar edilen ikilik (ya da daha çok) dizelerdir. Türkülerin büyük çoğunluğu anonimdir ya da ağızdan ağıza söylenirken söyleyeni kaybolmuştur. Türküler bu şekilde halkın malı olurlar. Türküler çoğu kez, bir doğa olayı ya da bir kahramanlık karşısında doğar ve yayılırlar. Türküler, doğdukları bölgenin özelliklerini koruyamazlar. Taşındıkları bölgelerde kişilerin, yer adlarının, hatta konuların bile değiştiği görüldüğü için, nerde doğduklarını saptamak güçleşir.



* Ezgilerine göre
- Usüllü (Oyun havaları)
- Usülsüz (Uzun Havalar)

* Yapılarına göre
- 5'li den 16'lı hece ölçüsüne kadar türküler vardır
- Kavuştaklı türküler

* Konularına göre
- Ninniler
- Çocuk türküleri
- Doğa türküleri
- Aşk türküleri
- Kahramanlık türküleri
- Askerlik türküleri
- Tören türküleri
- İş türküleri
- Derebeyi, eşkiya, cinayet türküleri
- Ölüm türküleri (ağıt)
- Güldürücü türküler
- Karşılıklı türküler
- Oyun türküleri




KESİK TÜRKÜ

Sana şiirler yazmak isterdim be usta. Buram buram memleket kokan, yangın yeri bir coğrafyanın hali pür melalini bir ince ezgi hüznünde ortalığa yayan, Bağdat caddelerinde bir ikindi vaktinin rehavetini bozan tedirgin koşuşturmacayı , Kudüs sokaklarının akşam telaşını, Dicle Nehri’nin boz bulanık sularına yansıyan ayın şavkını, Fırat’ın hırçın dalgalarına karışan sevda türkülerini, Çukurova’da bir düğün gecesinin neşesini, Urfa’da bir peygamber çığlığını samyeli kavuruculuğunda yüzümüze çarpan , uyaksız, ölçüsüz uluorta dökülüveren şiirler . Hala şiir sever misin be usta?
Sana resimler çizmek isterdim be usta. Mutluluğun kağıda yansımış izdüşümü, varlığın girift bilmecesi, yokluğun gri gölgesi olan, çöle inmiş bir nurun gizemini , dağa konmuş bir çiğ tanesinin masumiyetini tanımlayabilen , serçenin kanadındaki hüznün, kelebek gövdesindeki ağırlığın türünü bilen , bir sokak aralığında gidip gelen yaşamın, sevdanın , umudun, karmaşanın, korkunun, hüznün, coğrafya kitaplarına sığdırılmış bir hayatın, haber bültenlerine ayarlanmış bir yüreğin endazesini çizen karmaşık, yağlı , yapışkan kara kalem resimler. Hala resim sever misin be usta?
Sana masallar anlatmak isterdim be usta.Dağ başında kalan şehzadeleri, devleri, perileri, peri kızlarını,ihtişamlı sarayları, yerle bir olan krallıkları, külünden doğan Simurg kuşlarını, Kaf Dağı’na gidip gelen yiğitleri, olmazı olduranları, bahar bahçelerini, buzul ülkelerini, Zümrüdüanka diyarını, ejderha öfkelerini, cadı kazanlarını, iyiler ülkesine kanatlanan rahvan atları, ‘önden giden atlıları’ , ihanetin vızıltılarını saklayan okları, cesaretin ve güvenin er meydanı kılıç şakırtılarını, kilitli mahzenleri, zindan duvarlarını , kırk gün kırk gece süren düğünleri , toyları, eğlenceleri , kıldan ince kılıçtan keskin geçitleri, arpa boyu gidilen yolları gökten üç elma düşürürcesine kucağımıza bırakıveren , arı duru masallar. Hala masal sever misin be usta?
Sana türküler söylemek isterdim be usta. Ana sütü gibi ak, ana sütü gibi candan, ana sütü gibi temiz , türküler. Çanakkale çarşısında vurulanın, Yemen çöllerinde yitirilenin hesabını Bağdat’ın Basra’ın allı telli turnasından soranın, gurbet ele gidenin ya dönüp ya dönmeyenin, İstanbul’u mesken tutanın , yüksek eyvanlarda yatıp uyuyanın ,Sarı gelinin , horozdan korkan oğlanın , dostunu Allah’a emanet kılanın , arzuhalini yare böyle yazdıranın , açılın kapılar dosta gidelim dercesine ilmik ilmik damar damar, düzensiz imzasız , hilesiz hurdasız türküler. Hala türkü sever misin be usta?....


 

 

 Sevgili MERTDOSTUM.
Bu güzel siteyi hazirlayip kültürel degerlerimize ve ülkemizin bagimsizligi ugruna canlarini fada eden yigitlerimize göstermis oldugun duyarliligindan ,emeginden ve o güzel yüreginden dolayi seni kutlar sevgi ve saygilar sunarim...
 
OZAN EFKARI



Anam Ağlar

Söz-Müzik Neşet Ertaş

Anam ağlar baş ucumda oturur
Derdim elli iken yüze yetirir
Bu dert beni yiye yiye bitirir
El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm gurtulmam ben bu yaramdan

Anama babama yüzüm kalmadı
Bir su ver demiye sözüm kalmadı
Doktora tabibe lüzum kalmadı

El çek tabip el çek benim yaramdan
Ölürüm gurtulmam ben bu yaramdan 

 

Yaşadığım Çocukluk / Köyüme Destan

İki katlı evimiz
Demirden direğimiz
Toprak kaptan testimiz
Yaşadığım çocukluk

Yakılırdı mum çıra
Okul önünde sıra
Çıkılırdı dağ kıra
Yaşadığım çocukluk

Bağda yaban yemişi
Kuzuların emişi
Sığırların gelişi
Yaşadığım çocukluk

Koyun yününden yorgan
Çamurda oynar doğan
Habemiz yeşil soğan
Yaşadığım çocukluk

Dereye göl yapardık
Arkadaşlar toplardık
Balıklarla oynardık
Yaşadığım çocukluk

Yamaçlar tırmanırken
Koyun kuzu güderken
Çıplak ayak ve diken
Yaşadığım çocukluk

Ayran aş yediğimiz
Tarhana içtiğimiz
Tandır da çöreğimiz
Yaşadığım çocukluk

Soku bulgur dövülür
Yünden kışlık örülür
Eş dost akran görülür
Yaşadığım çocukluk

Yaya düşerdik yola
Anam sağa ben sola
Dört yolda verdik mola
Yaşadığım çocukluk

Sala vurulmuş gördük
Harmana sapı döktük
Bir atla düven sürdük
Yaşadığım çocukluk

Kıraçı sür pullukla
Yaşanır mı yoklukla
Isınırdık sobayla
Yaşadığım çocukluk

Kar yağar tepesine
Erir yetmez hepsine
Dolduralım tepsine
Yaşadığım çocukluk

Oğul verir arımız
Oydu bizim varımız
Balın yemek karımız
Yaşadığım çocukluk

Çoban güder koyunu
Karabaş la oyunu
Sivas kangal soyunu
Yaşadığım çocukluk

Çağla alıç çalardık
Yırtık donla dalardık
Bekçiden dayak yerdik
Yaşadığım çocukluk

Köy taşına otursam
Yıkık damlar onarsam
Dört mahalle dolaşsam
Yaşadığım çocukluk

Çamur sokak yolları
Kırık söğüt dalları
Taşır katır salları
Yaşadığım çocukluk

Radyoda çalar Veysel
Dolar su akınca sel
Kavgasız olmazdı el
Yaşadığım çocukluk

İhtiyar da kalmadı
Yolu yapan olmadı
Devlet köyü sormadı
Yaşadığım çocukluk

Mezarlıkta ot biter
Mallar yayılır, yeter
Bakım olmasa çöker
Yaşadığım çocukluk

Adları saysam sığmaz
Köprü dardır bakılmaz
Çöp dereye atılmaz
Yaşadığım çocukluk

Top sahamız olmadı
Pınar gözü dolmadı
Bak çiçekler solmadı
Yaşadığım çocukluk

Kazan da yıkanırdık
Her işte de tıkandık
Vaatlere çok kandık
Yaşadığım çocukluk

Görgü geleneğimiz
Değişmedi çağımız
Hep yıktık ağılımız
Yaşadığım çocukluk

Çeşmede iki oluk
Biri gür biri soluk
Yoktu bu kadar bolluk
Yaşadığım çocukluk

Dere suyu içilir
Yalın ayak geçilir
Orak ekin biçilir
Yaşadığım çocukluk

Der Yusuf’um özlüyor
Köy yolunu gözlüyor
Hep Yürekten söylüyor
Yaşadığım çocukluk

Yusuf Ter 16.06.08
Saat 01:20 İsviçre

YUSUF TER  

 

 

 

 

PirSultan Abdal
Alçakta yüksekte yatan erenle Yetişin imdada aldı dert beni 
Başımı alıp hangi yere gideyim  Gittiğim yerlerde buldu dert beni    

          Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
        Kimseye diyemem gönlüm yastadır
     Bilmem deli oldu bilmem ustadır
   Şöyle bir sevdaya saldı dert beni


   Pir Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.

Gene de bu yollardan epeyce bilgi edinilmiştir, çünkü Pîr Sultan, bağlandığı tarikatın din anlayışını, dünya görüsünü yansıtmakta ya da derinleştirmek için soyut şiirler yazan bir sanatçı değildir, doğrudan doğruya başından geçenleri, kavgasını, özlemlerini, katlandığı acıları, yaşamının türlü yönlerini yansıtan somut şiirler yazmıştır.

Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur. Yıldız dağı eteklerinde, Çırçır'a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katli kerpiç evleri, soğuktan korunmak için yari yari yarıya toprağa gömülü bir köy...

Banaz'da bugün de Pîr Sultan'ın olduğu söylenen bir ev, önünde sairin yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın altında, asâsının ucuna takip Horasan'dan getirildiğine inanılan bir değirmen taşı vardır. Pîr Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup karısıyla sohbet edermiş. Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar.

Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, biçimliliğine değinilen sairin asil adi, şiirlerinde belirttiğine göre, Haydar'dir. Bir yerde soyunun Yemen'li olduğunu, bir yerde Peygamber'in öz torunu olduğunu söyler, bir yerde de İmam Zeynel-Âbidin'den "Zeynel dedem" diye söz eder. Uzmanlara göre, Pîr Sultan'in bu sözleri söylemesinin nedeni halk üzerindeki etkisini arttırmak içindir. Muhammed peygamber soyundan geldiklerini, "seyyid"liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir. Genel kani, sairin İran'ın doğusundaki Türk yurdu Horasan'dan, önce Iran Azerbaycan'ında ki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu'ya göçüp Sivas'a yerleşen bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır.

Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan'ın okuma yazma bildiği anlaşılıyor, ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez. Tekke eğitimi çerçevesinde kalmıştır. Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emre'yi, Hatâyî'yi bilir. Bunlar dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de ilgilenmemiştir. Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, Iran mitolojisinin izleri pek yoktur. Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf felsefesinin yüksek konularına da girmez.

Söylentiye göre, Pîr Sultan'ın üç oğlu, bir kızı varmış. oğullarından Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda,Pîr Muhammed Tokat'in Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim'de gömülüymüşler. Adi Sanem olan kızının Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür. Bazı uzmanlar bu ağıtı Sanem'in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini belirtirler. Pîr Muhammed ise babası gibi sairdir. Delikanlı iken attan düşerek öldüğü, Pîr Sultan'in "Allah verdiğini almaz dediler / Bana verdiğini aldı n'eyleyim" derken bu olaya değindiği söylenir. Şiirlerinden uzun yasadığı, çok çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan sairin, sağlığında iki oğul acısı görmüş olduğunu ileri sürenler de vardır.

Pîr Sultan Alevî-Bektasî tarikatindandir. Tarikata girme arkadasi, yani musaibi, Ali Baba'dir. Baglandigi tekkenin pîri ise, Ahmet Yesevî'nin Anadolu'ya gönderdigi dervislerden Koyun Babanin tekkesinde, Bektasîligin kurucusu Haci Bektas Veli'nin tekkesinde posta oturmus, yani en üst makamlara getirilmis Seyh Hasan'dir.

Pîr Sultan, baglandigi tarikatça yalniz dinsel önder degil, devlet baskani olarak da görülen Iran Sahlari adina, Anadolu halkini Osmanlilar'a karsi kiskirttigi,ayaklanmaya çagirdigi, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettigi için, Sivas Valisi Hizir Pasa'nin emriyle tutuklanmis, yolundan dönmeyecegi anlasilinca da asilmistir.

Söylentiye göre, asildigi yer Sivas'da eskiden Keçibulan adini tasiyan, sonra uzun süre Daragaci diye anilan, simdi ise Kepçeli denilen yerdir. Bugün Sanayi Çarsisi'nin karsisinda Mal Pazari olarak kullanilan bu alanin Gazhane bitisiginde, sira sögütlerin bitiminde bulunan, boyu bes metre, eni bir metreden fazla, bakimsiz toprak yigini onun mezaridir. Üstündeki moloz taslar, asilmasi sirasinda Hizir Pasa'nin emriyle halkin attigi taslardir.

Mezarinin, bir menkibeye göre Erdebil'de, Bektasî gelenegine göre de Merzifon'da oldugu söylenir. Daha baska söylentiler de vardir, ama gerçege en yakin görünen söylenti asildigi yere gömüldügü, yakinlarinin, tarikat erlerinin, hükümet baskisi yüzünden ölüsünü alip köyüne bile götüremedikleridir.

Siirlerinden, halk söylentilerinden çikarilan bu daginik bilgileri degerlendirebilmek için, önce, Pîr Sultan'in ne zaman yasadigini saptamak gerekir.


NE ZAMAN YASADIGI
Uzmanlar "Yürüyüs eyledi Urum üstüne" diye baslayan siirindeki sözlerine bakarak, Pîr Sultan Abdal'in Sah Tahmasb zamaninda yasadigini söylüyorlar. Bu siirinde söyle sözler var:

Aslini sorarsan Sah'in ogludur
(...)
Koca Haydar Sah-i cihan torunu
Ali nesli güzel imam geliyor
"Koca Haydar Sah-i cihan" diye anilan, Sah Ismail'in babasi Seyh Haydar'dir. "Sah" diye anilan ise, Akkoyunlu Devleti'ni yikip Safevîogullari Devleti'ni kurarak Sîî mezhebi baskanligi ile devlet baskanligini birlestiren, Sah Ismail'in kendisidir. Seyh Haydar'in torunu, Sah Ismail'in oglu da Sah Tahmasb'dir.

Sah Tahmasb'in saltanat döneminin (1524-1578) büyük bir bölümü, Kanunî Sultan Süleyman'in saltanat dönemine (1520-1566) rastlar. Bu iki hükümdar geçmisteki aci olaylar yüzünden, uzun süre ülkeleri arasinda barisi saglayamamislar, Iranlilar ile Osmanlilar, 1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yili anlasmazliklar, çatismalar, savaslarla geçirmislerdir. Kanunî Sultan Süleyman 1534'de yaptigi dogu seferinde, Iranlilar'in elinde bulunan Bagdat'i Osmanli topraklarina katmis, Sah Tahmasb 1548'de Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar ilerlemis, 1552'de Ercis, Ahlat kalelerini geri almistir.

Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylarin Sah Tahmasb dönemindeki olaylara uymasi, daha sonraki Iran sahlarinin Anadolu üzerine "yürüyüs eylemis" olmalari, bazi uzmanlarin kesin konusmalarina, sairin bu dönemde yasadigindan süphe edilemeyecegini söylemelerine yol açar.

Oysa bu dönemde Sivas'da valilik etmis bir Hizir Pasa yok, ama 1552'de Köstendil, 1554'de Sam, 1560'da Bagdat beylerbeyliklerinde bulunmus bir Hizir Pasa var. Uzmanlar 1567'de ölen bu Hizir Pasa'nin, Bagdat'a giderken, Sivas'a ugrayip oradaki ayaklanmayi bastirmis olabilecegini söylüyor. Bu görüs dogruysa, Pîr Sultan 1560'da asilmis demektir.

Pîr Sultan'in dili on altinci yüzyilin ikinci yarisinin dilidir, diyen bazi uzmanlar ise sairin 1560'da asilmis olabilecegini kabul etmiyorlar. Onlar halk söylentisini degerlendirerek baska bir yoldan gidiyor, Sivas'da valilik etmis Hizir Pasa'yi ariyorlar.

Sofi Aziz Mahmut Hüdâyi Efendi'nin I. Ahmed'e yazdigi bir mektupta, Alevîler ile Seyh Bedreddin'e bagli olanlari iyi taniyan, onlarla ugrasmasinin bilen bir Hizir Pasa'dan söz ediliyor. Belgenin ilgili bulundugu dönemde ise iki Hizir Pasa yasamis. Birinin özellikleri söyle:

Deli Hizir Pasa, Van Beylerbeyi (1582), Kars Beylerbeyi olarak Iran seferine katilma (1587), Erzurum Beylerbeyi (1588), Sivas Valisi (1588), Diyarbakir Valisi (1589), gene Sivas Valisi (1590), Tuna Muhafizi (1602), Budin Muhafizi (1605), ölümü (1607).

Deli diye anilmasi gözü pek, acimasiz bir kimse oldugunu gösteriyor. Ayrica Iran seferine katilmis, yani Safevîlere karsi savasmis. Safevî yanlisi Alevîlere düsmanlik besleyebilir. Iki kere Sivas'a vali gönderilmis, ikincisinde oldukça uzun kalmis. Alevîleri iyi tanidigi, onlarla ugrasmasini bildigi anlasiliyor.

Pîr Sultan'i astiranin Sivas Valisi Deli Hizir Pasa oldugunu söyleyen uzmanlarin görüsü dogruysa, sairin ölümü 1588'de, ya da 1590'dan sonradir.

Gene uzmanlara göre, Pîr Sultan 1534'de Bagdat'in Osmanlilar'a geçisi üzerine, Iran Sahina,


Güzel Sah'im çok yerlerden görünür
Asli nedir niye verdin Bagdat'i
diye siir yazmistir. 1534 ile 1590 arasinda 56 yil var. Pîr Sultan bu siiri yazdiginda, diyelim 20 yasindaysa, 76 yasinda ölmüs olur.

Böyle uzun bir ömür sürdügü kabul edilirse, uzmanlar arasindaki görüs ayriliklari da sona erebilir. Çünkü bu uzun ömre hem Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylara uygun düsen Sah Tahmasb dönemi, hem de Deli Hizir Pasa sigdirilabiliyor.

Gene de bazi durumlarin açiklanmasi kolay degil. Örnekse, Pîr Sultan'in siirlerinde bir Alevî ayaklanmasindan söz ediliyor, oysa Deli Hizir Pasa döneminde Sivas'da böyle bir ayaklanma olmamis.

Uzmanlar arasindaki görüs ayriliklarinin ötesinde, kesin olan sudur: Pîr Sultan abdal on altinci yüzyilda Anadolu'da, Sivas yöresinde yasadi.


KITAPLAR
Pîr Sultan abdal üzerine ilk önemli çalismayi 1929'da Sadettin Nüzhet ERGUN yapmis, 105 siir yayimlayarak, sair üzerine bilgiler verilmistir: XVII Asir Saz Sairlerinden Pîr Sultan Abdal.

Konuya ikinci önemli yaklasim Pertev Naili BORATAV ile Abdülbâki GÖLPINARLI'nin birlikte hazirladiklari, 1943'de yayimlanan Pîr Sultan Abdal adli kitaplar olmustur.

Diger yayinlar:


Pîr Sultan Abdal,Abdülbâki Gölpinarli, Varlik Yayinevi
Pîr Sultan Abdal, Cevdet Kudret, Yeditepe Yayinevi
Pîr Sultan Abdal, Cahit Öztelli, Milliyet Yayinevi
Sabahattin Eyüboglu'nun, ölümünden önce hazirlayip bitiremeden biraktigi bir seçmeler kitabi, dostlarinca tamamlanip Cem Yayinlari arasinda basildi.


SANATI
Halkin benimsedigi, destan kahramani durumuna getirdigi sairlerin alinyazisini Pîr Sultan da paylasmistir. Uzmanlar yazmalarda gördükleri ya da agizdan agiza sürüp gelen Pîr Sultan siirlerinden hangilerinin gerçekten onun oldugunu, hangilerinin onun adina baskalarinca söylendigini ayirmakta güçlük çekiyor, çaresiz kaliyorlar. Görünüse bakilirsa, halkimiz Pîr Sultan'in siirlerini çogaltma çabasini günümüzde bile sürdürüyor.

On altinci yüzyilda yazildigi bilinen bir yazmadaki, genellikle eski yazmalardaki Pîr Sultan siirleriyle sonradan bulunanlar arasinda, gerek dil, gerek söyleyis yönünden büyük ayriliklar oldugu gerçektir.

Bu durumu gözönünde tutan uzmanlar, Pîr Sultan'in sanati üzerine konusurken, özellikle eski yazmalardaki siirlerinden, onun söyledigine kesin diye bakilan siirlerden yola çikiyorlar. Görüsleri söyle özetlenebilir:

Pîr Sultan Halk edebiyati geleneklerinden hiç ayrilmamis, ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyis özellikleriyle, bir halk ozani görünümünü hep sürdürmüstür. Siirleriin genellikle hece ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve 5+3) kaliplariyla yazmis, arada 7'li kalibi da kullanmistir. Aruz ölçüsüyle siiri yoktur. Yalniz, gene heceyle yazdigi bir siirinde gazel düzenini denemistir. Bunun disinda siirleri hep dörtlikler biçimindedir, kosma ya da semaî biçiminde... Çogu zaman yarim uyak kullanmis, ses azligini rediflerle giderme yoluna da sik sik basvurmustur.

Siirlerinden Pîr Sultan'in saza bagliligi açikça anlasiliyor. Iyi bir çalgi ustasi oldugu da düsünülebilir.

Konularini yalnizca dinsel inançlardan, mezhep ya da tarikat inançlarindan almamis, yasamin çesitli yönleri üzerine kesinlikle din disi siirler de söylemistir. Tarikat siirlerinde ise, Ali, On Iki Imam gibi genel konularin yani sira, kendi kavgasini, yasadigi günlerdeki çatismalari, ayrintilariyla yansitmis olmasi çok ilginçtir. Kurumsal konulara, örnekse Tasavvufun derin sorunlarina girmemis, yasam karsisinda hep sonut, hep disa dönük kalmistir. Inançlarinin,kavgasinin yilmak bilmez, sözünü sakinmaz bir propagandacisidir.

Onun siirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler ediniriz. devlet düzenini bozuklugunu, mezhep ayriligindan dogan iç kavgalari, bu yüzden Alevîlere yapilan zulümleri, kadilarin haram yedigini, müftülerin yalan yanlis fetva verdigini, Siilerin karsilastigi güçlüklerin Sünnî halktan degil, Sünnî Osmanli Devleti'nden geldigini ögreniriz. Alevî Türkmenlerin, yönetimi durmadan bozulan, dinsel hosgörüden uzaklasan Osmanlilar'dan nasil kopup, Mehdî diye, kurtarici diye Iran Sahlarina sarildiklarini, siyasal kaygilara nasil araç edildiklerini görürüz. Bu baglanisin altindaki çaresizlikleri, giderek bu baglanisin yarattigi umut kirikliklarini sezeriz.

Pîr Sultan din disi konular islerken halk ozanlarinin kaliplasmis sözlerini kullandigi gibi, zaman zaman bunlardan bütünüyle uzaklasmis köy yasamini tertemiz, katkisiz bir gözlem gücüyle yansiyan siirler de söylemistir. Insan, hayvan, doga sevgisiyle örülmüs siirler...

Kullandigi dil çaginin konusma dilidir. Yabanci sözcükler, din, mezhep, tasavvuf, tarikat araciligiyla yasadigi günlerin konusma diline girdigi oranda onun siirlerine de girmistir

Alçakta yüksekte yatan erenle Yetişin imdada aldı dert beni 
Başımı alıp hangi yere gideyim  Gittiğim yerlerde buldu dert beni    

          Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
        Kimseye diyemem gönlüm yastadır
     Bilmem deli oldu bilmem ustadır
   Şöyle bir sevdaya saldı dert beni


   Pir Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.

Gene de bu yollardan epeyce bilgi edinilmiştir, çünkü Pîr Sultan, bağlandığı tarikatın din anlayışını, dünya görüsünü yansıtmakta ya da derinleştirmek için soyut şiirler yazan bir sanatçı değildir, doğrudan doğruya başından geçenleri, kavgasını, özlemlerini, katlandığı acıları, yaşamının türlü yönlerini yansıtan somut şiirler yazmıştır.

Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur. Yıldız dağı eteklerinde, Çırçır'a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katli kerpiç evleri, soğuktan korunmak için yari yari yarıya toprağa gömülü bir köy...

Banaz'da bugün de Pîr Sultan'ın olduğu söylenen bir ev, önünde sairin yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın altında, asâsının ucuna takip Horasan'dan getirildiğine inanılan bir değirmen taşı vardır. Pîr Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup karısıyla sohbet edermiş. Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar.

Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, biçimliliğine değinilen sairin asil adi, şiirlerinde belirttiğine göre, Haydar'dir. Bir yerde soyunun Yemen'li olduğunu, bir yerde Peygamber'in öz torunu olduğunu söyler, bir yerde de İmam Zeynel-Âbidin'den "Zeynel dedem" diye söz eder. Uzmanlara göre, Pîr Sultan'in bu sözleri söylemesinin nedeni halk üzerindeki etkisini arttırmak içindir. Muhammed peygamber soyundan geldiklerini, "seyyid"liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir. Genel kani, sairin İran'ın doğusundaki Türk yurdu Horasan'dan, önce Iran Azerbaycan'ında ki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu'ya göçüp Sivas'a yerleşen bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır.

Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan'ın okuma yazma bildiği anlaşılıyor, ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez. Tekke eğitimi çerçevesinde kalmıştır. Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emre'yi, Hatâyî'yi bilir. Bunlar dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de ilgilenmemiştir. Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, Iran mitolojisinin izleri pek yoktur. Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf felsefesinin yüksek konularına da girmez.

Söylentiye göre, Pîr Sultan'ın üç oğlu, bir kızı varmış. oğullarından Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda,Pîr Muhammed Tokat'in Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim'de gömülüymüşler. Adi Sanem olan kızının Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür. Bazı uzmanlar bu ağıtı Sanem'in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini belirtirler. Pîr Muhammed ise babası gibi sairdir. Delikanlı iken attan düşerek öldüğü, Pîr Sultan'in "Allah verdiğini almaz dediler / Bana verdiğini aldı n'eyleyim" derken bu olaya değindiği söylenir. Şiirlerinden uzun yasadığı, çok çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan sairin, sağlığında iki oğul acısı görmüş olduğunu ileri sürenler de vardır.

Pîr Sultan Alevî-Bektasî tarikatindandir. Tarikata girme arkadasi, yani musaibi, Ali Baba'dir. Baglandigi tekkenin pîri ise, Ahmet Yesevî'nin Anadolu'ya gönderdigi dervislerden Koyun Babanin tekkesinde, Bektasîligin kurucusu Haci Bektas Veli'nin tekkesinde posta oturmus, yani en üst makamlara getirilmis Seyh Hasan'dir.

Pîr Sultan, baglandigi tarikatça yalniz dinsel önder degil, devlet baskani olarak da görülen Iran Sahlari adina, Anadolu halkini Osmanlilar'a karsi kiskirttigi,ayaklanmaya çagirdigi, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettigi için, Sivas Valisi Hizir Pasa'nin emriyle tutuklanmis, yolundan dönmeyecegi anlasilinca da asilmistir.

Söylentiye göre, asildigi yer Sivas'da eskiden Keçibulan adini tasiyan, sonra uzun süre Daragaci diye anilan, simdi ise Kepçeli denilen yerdir. Bugün Sanayi Çarsisi'nin karsisinda Mal Pazari olarak kullanilan bu alanin Gazhane bitisiginde, sira sögütlerin bitiminde bulunan, boyu bes metre, eni bir metreden fazla, bakimsiz toprak yigini onun mezaridir. Üstündeki moloz taslar, asilmasi sirasinda Hizir Pasa'nin emriyle halkin attigi taslardir.

Mezarinin, bir menkibeye göre Erdebil'de, Bektasî gelenegine göre de Merzifon'da oldugu söylenir. Daha baska söylentiler de vardir, ama gerçege en yakin görünen söylenti asildigi yere gömüldügü, yakinlarinin, tarikat erlerinin, hükümet baskisi yüzünden ölüsünü alip köyüne bile götüremedikleridir.

Siirlerinden, halk söylentilerinden çikarilan bu daginik bilgileri degerlendirebilmek için, önce, Pîr Sultan'in ne zaman yasadigini saptamak gerekir.


NE ZAMAN YASADIGI
Uzmanlar "Yürüyüs eyledi Urum üstüne" diye baslayan siirindeki sözlerine bakarak, Pîr Sultan Abdal'in Sah Tahmasb zamaninda yasadigini söylüyorlar. Bu siirinde söyle sözler var:

Aslini sorarsan Sah'in ogludur
(...)
Koca Haydar Sah-i cihan torunu
Ali nesli güzel imam geliyor
"Koca Haydar Sah-i cihan" diye anilan, Sah Ismail'in babasi Seyh Haydar'dir. "Sah" diye anilan ise, Akkoyunlu Devleti'ni yikip Safevîogullari Devleti'ni kurarak Sîî mezhebi baskanligi ile devlet baskanligini birlestiren, Sah Ismail'in kendisidir. Seyh Haydar'in torunu, Sah Ismail'in oglu da Sah Tahmasb'dir.

Sah Tahmasb'in saltanat döneminin (1524-1578) büyük bir bölümü, Kanunî Sultan Süleyman'in saltanat dönemine (1520-1566) rastlar. Bu iki hükümdar geçmisteki aci olaylar yüzünden, uzun süre ülkeleri arasinda barisi saglayamamislar, Iranlilar ile Osmanlilar, 1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yili anlasmazliklar, çatismalar, savaslarla geçirmislerdir. Kanunî Sultan Süleyman 1534'de yaptigi dogu seferinde, Iranlilar'in elinde bulunan Bagdat'i Osmanli topraklarina katmis, Sah Tahmasb 1548'de Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar ilerlemis, 1552'de Ercis, Ahlat kalelerini geri almistir.

Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylarin Sah Tahmasb dönemindeki olaylara uymasi, daha sonraki Iran sahlarinin Anadolu üzerine "yürüyüs eylemis" olmalari, bazi uzmanlarin kesin konusmalarina, sairin bu dönemde yasadigindan süphe edilemeyecegini söylemelerine yol açar.

Oysa bu dönemde Sivas'da valilik etmis bir Hizir Pasa yok, ama 1552'de Köstendil, 1554'de Sam, 1560'da Bagdat beylerbeyliklerinde bulunmus bir Hizir Pasa var. Uzmanlar 1567'de ölen bu Hizir Pasa'nin, Bagdat'a giderken, Sivas'a ugrayip oradaki ayaklanmayi bastirmis olabilecegini söylüyor. Bu görüs dogruysa, Pîr Sultan 1560'da asilmis demektir.

Pîr Sultan'in dili on altinci yüzyilin ikinci yarisinin dilidir, diyen bazi uzmanlar ise sairin 1560'da asilmis olabilecegini kabul etmiyorlar. Onlar halk söylentisini degerlendirerek baska bir yoldan gidiyor, Sivas'da valilik etmis Hizir Pasa'yi ariyorlar.

Sofi Aziz Mahmut Hüdâyi Efendi'nin I. Ahmed'e yazdigi bir mektupta, Alevîler ile Seyh Bedreddin'e bagli olanlari iyi taniyan, onlarla ugrasmasinin bilen bir Hizir Pasa'dan söz ediliyor. Belgenin ilgili bulundugu dönemde ise iki Hizir Pasa yasamis. Birinin özellikleri söyle:

Deli Hizir Pasa, Van Beylerbeyi (1582), Kars Beylerbeyi olarak Iran seferine katilma (1587), Erzurum Beylerbeyi (1588), Sivas Valisi (1588), Diyarbakir Valisi (1589), gene Sivas Valisi (1590), Tuna Muhafizi (1602), Budin Muhafizi (1605), ölümü (1607).

Deli diye anilmasi gözü pek, acimasiz bir kimse oldugunu gösteriyor. Ayrica Iran seferine katilmis, yani Safevîlere karsi savasmis. Safevî yanlisi Alevîlere düsmanlik besleyebilir. Iki kere Sivas'a vali gönderilmis, ikincisinde oldukça uzun kalmis. Alevîleri iyi tanidigi, onlarla ugrasmasini bildigi anlasiliyor.

Pîr Sultan'i astiranin Sivas Valisi Deli Hizir Pasa oldugunu söyleyen uzmanlarin görüsü dogruysa, sairin ölümü 1588'de, ya da 1590'dan sonradir.

Gene uzmanlara göre, Pîr Sultan 1534'de Bagdat'in Osmanlilar'a geçisi üzerine, Iran Sahina,


Güzel Sah'im çok yerlerden görünür
Asli nedir niye verdin Bagdat'i
diye siir yazmistir. 1534 ile 1590 arasinda 56 yil var. Pîr Sultan bu siiri yazdiginda, diyelim 20 yasindaysa, 76 yasinda ölmüs olur.

Böyle uzun bir ömür sürdügü kabul edilirse, uzmanlar arasindaki görüs ayriliklari da sona erebilir. Çünkü bu uzun ömre hem Pîr Sultan'in siirlerindeki olaylara uygun düsen Sah Tahmasb dönemi, hem de Deli Hizir Pasa sigdirilabiliyor.

Gene de bazi durumlarin açiklanmasi kolay degil. Örnekse, Pîr Sultan'in siirlerinde bir Alevî ayaklanmasindan söz ediliyor, oysa Deli Hizir Pasa döneminde Sivas'da böyle bir ayaklanma olmamis.

Uzmanlar arasindaki görüs ayriliklarinin ötesinde, kesin olan sudur: Pîr Sultan abdal on altinci yüzyilda Anadolu'da, Sivas yöresinde yasadi.


KITAPLAR
Pîr Sultan abdal üzerine ilk önemli çalismayi 1929'da Sadettin Nüzhet ERGUN yapmis, 105 siir yayimlayarak, sair üzerine bilgiler verilmistir: XVII Asir Saz Sairlerinden Pîr Sultan Abdal.

Konuya ikinci önemli yaklasim Pertev Naili BORATAV ile Abdülbâki GÖLPINARLI'nin birlikte hazirladiklari, 1943'de yayimlanan Pîr Sultan Abdal adli kitaplar olmustur.

Diger yayinlar:


Pîr Sultan Abdal,Abdülbâki Gölpinarli, Varlik Yayinevi
Pîr Sultan Abdal, Cevdet Kudret, Yeditepe Yayinevi
Pîr Sultan Abdal, Cahit Öztelli, Milliyet Yayinevi
Sabahattin Eyüboglu'nun, ölümünden önce hazirlayip bitiremeden biraktigi bir seçmeler kitabi, dostlarinca tamamlanip Cem Yayinlari arasinda basildi.


SANATI
Halkin benimsedigi, destan kahramani durumuna getirdigi sairlerin alinyazisini Pîr Sultan da paylasmistir. Uzmanlar yazmalarda gördükleri ya da agizdan agiza sürüp gelen Pîr Sultan siirlerinden hangilerinin gerçekten onun oldugunu, hangilerinin onun adina baskalarinca söylendigini ayirmakta güçlük çekiyor, çaresiz kaliyorlar. Görünüse bakilirsa, halkimiz Pîr Sultan'in siirlerini çogaltma çabasini günümüzde bile sürdürüyor.

On altinci yüzyilda yazildigi bilinen bir yazmadaki, genellikle eski yazmalardaki Pîr Sultan siirleriyle sonradan bulunanlar arasinda, gerek dil, gerek söyleyis yönünden büyük ayriliklar oldugu gerçektir.

Bu durumu gözönünde tutan uzmanlar, Pîr Sultan'in sanati üzerine konusurken, özellikle eski yazmalardaki siirlerinden, onun söyledigine kesin diye bakilan siirlerden yola çikiyorlar. Görüsleri söyle özetlenebilir:

Pîr Sultan Halk edebiyati geleneklerinden hiç ayrilmamis, ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyis özellikleriyle, bir halk ozani görünümünü hep sürdürmüstür. Siirleriin genellikle hece ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve 5+3) kaliplariyla yazmis, arada 7'li kalibi da kullanmistir. Aruz ölçüsüyle siiri yoktur. Yalniz, gene heceyle yazdigi bir siirinde gazel düzenini denemistir. Bunun disinda siirleri hep dörtlikler biçimindedir, kosma ya da semaî biçiminde... Çogu zaman yarim uyak kullanmis, ses azligini rediflerle giderme yoluna da sik sik basvurmustur.

Siirlerinden Pîr Sultan'in saza bagliligi açikça anlasiliyor. Iyi bir çalgi ustasi oldugu da düsünülebilir.

Konularini yalnizca dinsel inançlardan, mezhep ya da tarikat inançlarindan almamis, yasamin çesitli yönleri üzerine kesinlikle din disi siirler de söylemistir. Tarikat siirlerinde ise, Ali, On Iki Imam gibi genel konularin yani sira, kendi kavgasini, yasadigi günlerdeki çatismalari, ayrintilariyla yansitmis olmasi çok ilginçtir. Kurumsal konulara, örnekse Tasavvufun derin sorunlarina girmemis, yasam karsisinda hep sonut, hep disa dönük kalmistir. Inançlarinin,kavgasinin yilmak bilmez, sözünü sakinmaz bir propagandacisidir.

Onun siirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler ediniriz. devlet düzenini bozuklugunu, mezhep ayriligindan dogan iç kavgalari, bu yüzden Alevîlere yapilan zulümleri, kadilarin haram yedigini, müftülerin yalan yanlis fetva verdigini, Siilerin karsilastigi güçlüklerin Sünnî halktan degil, Sünnî Osmanli Devleti'nden geldigini ögreniriz. Alevî Türkmenlerin, yönetimi durmadan bozulan, dinsel hosgörüden uzaklasan Osmanlilar'dan nasil kopup, Mehdî diye, kurtarici diye Iran Sahlarina sarildiklarini, siyasal kaygilara nasil araç edildiklerini görürüz. Bu baglanisin altindaki çaresizlikleri, giderek bu baglanisin yarattigi umut kirikliklarini sezeriz.

Pîr Sultan din disi konular islerken halk ozanlarinin kaliplasmis sözlerini kullandigi gibi, zaman zaman bunlardan bütünüyle uzaklasmis köy yasamini tertemiz, katkisiz bir gözlem gücüyle yansiyan siirler de söylemistir. Insan, hayvan, doga sevgisiyle örülmüs siirler...

Kullandigi dil çaginin konusma dilidir. Yabanci sözcükler, din, mezhep, tasavvuf, tarikat araciligiyla yasadigi günlerin konusma diline girdigi oranda onun siirlerine de girmistir

Alçakta Yüksekte

Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetisin imdada aldi dert beni
Basimi alip hangi yere gideyim
Gittigim yerlerde buldu dert beni

Oturup benimle ibadet kildi
Yalan söyledi de yüzüme güldü
Yalin kiliç olup üstüme geldi
Çaldi bölük bölük böldü dert beni

Üstümüzden gelen boran kis gibi
Yavru sahin pençesinde kus gibi
Seher çagi bir korkulu düs gibi
Çagirta çagirta aldi dert beni

Abdal Pîr Sultan'im gönlüm hastadir
Kimseye diyemem gönlüm yastadir
Bilmem deli oldu bilmem ustadir
Söyle bir sevdaya saldi dert beni


Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma 

Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma 
Erilir Gam Yeme Divane Gönül 
Er Başımda Duman, Dağ Başında Kış 
Erilir Gam Yeme Divane Gönül 

Yıkılır Mı Hakk’ın Yaptığı Havuz 
Şah-ı Merdani' nin, Biz De Kılavuz 
Üç Günlük Dünyada, şu Yahşi Yavuz 
Erilir Gam Yeme Divane Gönül 

Pir Sultan Abdal’ım, Sırdan Sırada 
Bu İş Böyle Oldu, Kalsın Burada 
Cümlemiz Niyetlendiği Murada 
Erilir Gam Yeme Divane Gönül 


Bugün Yardan Haber Geldi

Bugün Yardan Haber Geldi
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Eğildim Bir Buse Aldım
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Güzel Olanı Severler
Yanağından Gül Dererler
Kulakta Mengiç Küpeler
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Baş Koydum Yarin Dizine
Uykular Girmez Gözüme
Ağ Ellerin Sür Yüzüme
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Şekerden Şerbet Ezerler
İnce Tülbentten Süzerler
Dört Yanım Almış Güzeller
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Pir Sultanım Gel Yanıma 
Seni Sarayım Canıma
Dola Kolların Boynuma
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan


Bilene Danış

Bilirim Bilirim Dersin Bilene Danış
Danışan Dağları(Hey Dost) Aşar Mı Aşar
Danışmadan Yola Çıksa Bir Kişi
Akıbet Yolundan(Hey Dost) Şaşar Mı Şaşar

Cahile Irak Ol Kamile Yakın
Bir Mana Söyleyim(Hey Dost) Darılma Sakın
Hasmın Karıncaysa Merdane Takın
Ummadık Taş Başa (Hey Dost) Düşer Mi Düşer

Pir Sultan Abdalım Böyle Mi Olur
Kişi Ettiğini(Hey Dost) Elbette Bulur
Yırtıcı Kuşların Ömrü Tez Olur
Zararsız Akbaba(Hey Dost) Yaşar Mı Yaşar


Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez

Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez 
Eser Bâd-ı Sabâ Yel Bozuk Bozuk 
Türkmen Kalkıp Yaylasına Yürümez 
Yıkılmış Aşiret İl Bozuk Bozuk 

Kızılırmak Gibi Çağladım Aktım 
El Vurdum Göğsümün Bendini Yıktım 
Gül Yüzlü Cerenin Bağına Çıktım 
Girdim Bahçesine Gül Bozuk Bozuk 

Elim Tutmaz Güllerini Dermeye 
Dilim Tutmaz Hasta Hâlin Sormaya
Dört Cevabin Mânasını Vermeye 
Sazım Düzen Tutmaz Tel Bozuk Bozuk 

Pir Sultan'ım Yaratıldım Kul Diye 
Zalim Paşa Elinden Mi Öl Diye 
Dostum Beni Ismarlamış Gel Diye 
Gideceğim Amma Yol Bozuk Bozuk 

 

 

Gurbet Elde

Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Derman arar iken derde düş oldum,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Hüma kuşu suya düştü ölmedi,
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı.
Dedim yâre gidem nasip olmadı,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Kağıda yazarlar ufak yazılar,
Anasız olur mu körpe kuzular.
Yürek yaralıdır, ciğer sızılar,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.

Pir Sultan Abdal'ım böyle buyurdu,
Ayrılık donları biçti giydirdi.
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.



Kara gözlüm

Değerse bağrına hasretin yeli,
Başın al sılaya gel kara gözlüm.
Coşarsa gurbette gözünün seli,
Gözlerim ardında bil kara gözlüm.

Yitirme umudun nefes aldıkça,
Dert gelir üstüne kişi yıldıkça,
Bu akıl irade sende oldukça,
Ağlamak faydasız gül kara gözlüm.

Yüreğimde sevgimizin yeri var,
On sekizin ezelinden beri var,
Unutma ki seni seven biri var,
Aklından gurbeti sil kara gözlüm.

Sılamız yemyeşil yaylalar serin,
Dize derman olur,gözüne ferin,
Gurbetin yarası onulmaz,derin,
Yaranı bağlamaz el kara gözlüm.

Der İlhami yakın gönül yolumuz,
Olmasın paramız,varsın pulumuz,
Bereket toprakta,yeter çulumuz,
Yeter bize bunca hal kara gözlüm.

İlhami Arslantaş




Kul Olayım Kalem Tutan Ellere

Kul Olayım Kalem Tutan Ellere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Sekerler Ezeyim Şirin Dillere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.

Sivas Ellerinde Sazım Çalınır,
Çamlı Beller Bölük Bölük Bölünür. 
Yardan Ayrılmışam Bağrım Delinir,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle. 
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.

Pir Sultan Abdal’ım Ey Hızır Paşa, 
Gör Ki Neler Gelir Sağ Olan Basa. 
Beni Hasret Koydun Kavim Kardaşa, 
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.

 


İSMAİL AYDOĞMUŞ - Şair - A. Yazar



1958 yılında Sivas'ın Divriği ilçesinde doğdu. 1977 Divriği Lisesinden mezun oldu.

Şiirlerinde "İsmail, İsmailim" mahlasını kullanan şairin halk şiiri tarzında şiirleri olduğu gibi serbest vezinde de başarılı çalışmaları bulunmaktadır. An Der Anadolu Şiir Antolojisinde ve internet üzerinde bir çok sitede şiirleri bulunmaktadır.
1976 yılından beri çeşitli gazetelerde muhabirlik ve İstanbul merkez çalışanı olarak görev yaptı. Yazıları ve araştırmaları birçok gazete ve dergide yer aldı.
Son yıllarda Marmara Haber Dergisi’nde İstanbul'un Gizemleri adlı seri halinde tarihi araştırmaları yayınlandı, Berfin Bahar sanat edebiyat dergisinde biyografik portreleri içeren edebi yazıları, çeşitli gazetelerimizde halkbilim ve ozanlarımızla ilgili röportajları yayınlanmaktadır.
Halkoder ve Anadolu Sevgi Birligi üyesidir
Evli ve iki çocuk babasıdır.


Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş

Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş
Korudur Da Benli Dilber Korudur 
Gülünü Dererken Dalını Kırmış
Kurudur Da Benli Dilber Kurudur
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede

Bu Meydanda Serilir Postumuz
Çok Şükür Mevlaya Gördük Dostumuz
Bir Gün Kara Toprak Örter Üstümüz
Çürüdür De Benli Dilber Çürüdür
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede

Pir Sultan Abdal’ım Başımdan Başlar
İyisini Korda Kemini Taşlar
Bin Çiçekten Bir Kovana Bal İşler
Arıdır Da Benli Dilber Arıdır
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede




Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım 

Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım 
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın 
Gerçek Erenlere Yüzler Süreyim 
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın 

Alçağında Al Kırmızı Taşın Var 
Yükseğinde Turnaların Sesi Var 
Ben De Bilmem Ne Talihsiz Başın Var 
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın 

Benim Şah'ım Al Kırmızı Bürünür 
Dost Yüzün Görmeyen Düşman Bilinir 
Yücesinden Şah'ın İli Görünür 
Niçin Gitmez Yıldızdağı Dumanın 

El Ettiler Turnalar Bazlara 
Dağlar Yeşillendi Döndü Yazlara 
Çiğdemler Taşınsın Söylen Kızlara 
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın 

Şah'ın Bahçesinde Gonca Gül Biter 
Anda Garip Garip Bülbüller Öter 
Bunda Ayrılık Var Ölümden Beter 
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın 

Ben De Bildim Su Dağların Sahisin 
Gerçek Erenlerin Nazargâhısın 
Abdal Pir Sultan’ın Seyrangâhısın 
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın  



Ilgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri

Ilgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri 
Doğru Gelir Doğru Gider Mi  
Hakkın Emri İle Çürüyen Canlar
Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü 

Pazarlık Mı Olur Adil Dükkanda 
Mevl-i Muhabbetim De Kaldı Yar Sende 
Bu Divan Olmazsa Ulu Divanda
Dost Benim Sualim Verir Mi 

Bahçede Açılmış Yar Gonca Güller 
Gülün Figanından Sefil Bülbüller 
Aşuktan Maşuğa Da Sarılan Kollar
Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü 

Abdal Pir Sultan'ım Da Kalbi Zar Olan 
Döner Mi Sözünden Gerçek Yar Olan 
Senin Gibi Aht-ı Sadık Yar Olan
Verdiği İkrardan Döner Mi 



Bugün Yardan Haber Geldi

Bugün Yardan Haber Geldi
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Eğildim Bir Buse Aldım
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Güzel Olanı Severler
Yanağından Gül Dererler
Kulakta Mengiç Küpeler
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Baş Koydum Yarin Dizine
Uykular Girmez Gözüme
Ağ Ellerin Sür Yüzüme
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Şekerden Şerbet Ezerler
İnce Tülbentten Süzerler
Dört Yanım Almış Güzeller
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan

Pir Sultanım Gel Yanıma 
Seni Sarayım Canıma
Dola Kolların Boynuma
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan



Derdim Çoktur Hangisine Yanayım

Derdim Çoktur Kangısına Yanayım 
Yine Tazelendi Yürek Yaresi
Ben Bu Dertten Kande Derman Bulayım
Meğer Şah Elinden Ola Çaresi

Dürlü Donlar Giyer Gülden Naziktir 
Bülbül Cevreyleme Güle Yazıktır 
Çok Hasretlik Çektim Bağrım Eziktir 
Güle Güle Gelir Gelir Canlar Paresi

Benim Uzun Boylu Serv-i Çınarım 
Yüreğime Bir Od Düştü Yanarım
Kıblem Sensin Yüzüm Sana Dönerim 
Mihrabımdır Kaşlarının Aresi

Dizar İle Muhabbete Doyulmaz 
Mehabbetten Kaçan İnsan Sayılmaz
Münkir Bin Kere Püf Dise Sönmez 
Tutusunca Yanar Aşkın Çırası

Pir Sultan'ım Kati Yüksek Uçarsın 
Selamsız Sabahsız Gelir Geçersin
Aşkı Mehabbetten Niçün Kaçarsın
Böyle Midir Elinizin Türesi 



Ötme Bülbül Ötme

Ötme Bülbül Ötme, Sen Değil Bağım
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana 
Tükendi Fitilim Eridi Yağım 
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana 

Deryadan Bölünmüş Sellere Döndüm 
Ateşi Kararmış Küllere Döndüm 
Vakitsiz Açılmış Güllere Döndüm 
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana 

Haberin Duyarsın Peyikler İle 
Yaramı Sarsınlar Şeyikler İle 
Kırk Yıl Dağda Gezdim Geyikler İle 
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana 

Abdal Pir Sultan'ım, Doldum Eksildim 
Yemeden İçmeden Sudan Kesildim 
Zülfün Kemendine Kondum Asıldım 
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana 



Yürüyüş eyledi Urum üstüne 

Yürüyüş eyledi Urum üstüne 
Ali nesli güzel İmam geliyor 
İnip temenna ettim güzel destine 
Ali nesli güzel İmam geliyor 

Doluları adım adım dağıdır 
Tavlasında küheylanlar bağlıdır 
Aslını sorarsan şahın oğludur 
Ali nesli güzel İmam geliyor 

Tarlaları adım adım çizili
Rakibin elinden ciğer sızılı
Al yeşil geyinmiş gerçek gazili
Ali nesli güzel İmam geliyor

Magripten çıkar görünü görünü
Kimse bilmez evliyanın sırrını
Koca Haydar şah-ı cihan torunu
Ali nesli güzel İmam geliyor

Pir Sultan Abdal' ım görsem şunları
Yüzüm sürsem boyun eğip yalvarı
Evvel baştan On'kiler serveri
Ali nesli güzel İmam geliyor



Çıkardılar kisvesini başından 

Çıkardılar kisvesini başından 
Soyuyorlar Şahı Merdan Ali'yi 
İndirdiler teneşirin üstüne 
Koyuyorlar Şah'ı Merdan Ali'yi 

Fatma Ana ağlar şol yaşın yaşın 
Şundan gördüm Düldül'ün kişneyişin 
Ol Şahı Merdan'ın kıbleye başın 
Çevirdiler Şahı Merdan Ali'yi 

Mürekkebi Zemzem ile ezdiler
Üst başına Mim duasın yazdılar
Kubunın da Ak Deve'ye kazdılar
Gönderdiler Şahı Merdan Ali'yi

Kasdettiler İmamlann soyuna
Zehirler kattılar Hasan payına
Kefenini Ab-ı Zemzem suyuna
Batırdılar Şahı Merdan Ali'yi

Pir Sultan Abdal'ım hoş hava ile
Arşa direk dikti bir dua ile
Kanber'in yedtiği Ak Deve ile
Götürdüler Şahı Merdan Ali'yi 


Sabahtan Cemalin 

Sabahtan Cemalin Seyran Eyledim 
Gönüller Perişan Elinden Güzel 
Nice Bir Gezeyim Gurbet Elleri
Hiç Mi Bilir Yoktur Halımdan Güzel

Seher Bülbülüsün Gider Gelmezsin 
Gelirsen De Güzel Baki Kalmazsın 
Seni Uçuranlar Murat Almasın
Seni Kim Uçurdu Yuvandan Güzel

Pir Sultan Abdal'ım Dervişler Gezer 
Aradım Bulmadım Derdimi Yazar 
Şimdi Benim Dostum Cennette Gezer 
Kalma Benim İçin Yolundan Güzel



Çeke Çeke

Çeke Çeke Ben Bu Dertten Ölürüm
Seversen Ali’yi Değme Yarama
Ali’nin Yoluna Serim Veririm
Seversen Ali’yi Değme Yarama

Bu Yurt Senin Değil Konar Göçersin
Körpe Kuzulardan Nasıl Geçersin
Ali’nin Dolusun Bir Gün İçersin
Seversen Ali’yi Değme Yarama

Ilgıt Ilgıt Oldu Akıyor Kanım
Pir Yoluna Kurban Verilir Serim
Benim Derdim Bana Yeter Efendim
Seversen Ali’yi Değme Yarama

Abdal Pir Sultanım Deftere Yazar
Hilebaz Yar ile Olur Mu Pazar
Pir Melhem Çalmazsa Yaralar Azar
Seversen Ali’yi Değme Yarama



Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan

Koyun Beni Hak Aşkına Yanayım 
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan 
Yolumdan Dönüp Mahrum Mu Kalayım 
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan 

Benim Pirim Gayet Ulu Kişidir 
Yediler Ulusu, Kırklar Esidir 
On İki İmamın Server Başıdır 
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan 

Kadılar Müftüler Fetva Yazarsa 
İşte Kemend, İste Boynum Asarsa 
İşte Hançer, İste Kellem Keserse 
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan 

Ulu Mahşer Günü Olur Divan Kurulur 
Suçlu, Suçsuz Gelir Anda Derilir 
Piri Olmayanlar Anda Bilinir 
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan 

Pir Sultan'ım Arsa Çıkar Ünümüz 
O Da Bizim Ulumuzdur Pirimiz 
Hakka Teslim Olsun Garip Canımız 
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan 



Dünyanın Üstünde Kurulu Direk

Dünyanın Üzerinde Kurulu Direk 
Emek Sayılmadan, Sızlar Bu Yürek 
Bu Düzeni Kim Kurmuş Bizler De Bilek 
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar 

Ocağa Koymuşlar Köşe Taşını 
Hak Kollasın Gerçeklerin İsini 
Bir Gün Ağrıdırlar Senin Başını 
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar 

Pir Sultan Abdal’ım Farz Eylesinler 
Yola Gelmeyenden Edilmez Minnet 
Cümlenin Muradı Dünyada Cennet 
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar 


Mürşide varmaya talip olursan 

Mürşide varmaya talip olursan 
İptida insandan rehber isterler 
Verdiğin ikrara doğru gelirsen 
Ahd ile peymandan rehber isterler 

Rehberin var ise olursun insan 
Rehberin yok ise kalırsın hayvan 
Arasat gününde açılır meydan 
Açılan meydanda rehber isterler 

Mürşidin nazarı müşkülü seçer 
Kamil olan talip sıratı geçer 
Can kuşu kafesten akıbet uçar 
Tenden uçan candan rehber isterler 

Şah-ı Merdan bir yol kurdu kuluna
Bu yola giden rehberden biline
Girmek ister isen İmam yoluna
On İki İmamdan rehber isterler

Tarikat babına girmek dilersen
Hakikat güllerin dermek dilersen
Erenler sırrına ermek dilersen
Sır ile pinhandan rehber isterler

Pir Sultan'ım söyler bu hikayeti
Yirmi sekiz harfle yedi ayeti
Nefsini bilmektir sözün gayeti
Bilmeğe irfandan rehber isterler


Gam elinden benim zülfü siyahım

Gam elinden benim zülfü siyahım
Peykan değdi sinem yaralandı gel 
Suna başın için ağlatma beni 
Bugün sevda candan aralandı gel

Gamdan hisar oldu mekanım yurdum 
İşitmez avazım dinlemez virdim 
Bir değil beş değil on değil derdim 
Düğümler baş verdi sıralandı gel 

Hasretine vasıl olam mı böyle
Mecnun'a da bili kalır mı Leyla
Ölümlü dünyadır gel helaı eyle
Yüklendi barhanam kiralandı gel

Ne çekerse dertli sinem dağ olmaz
Gürler gelir geçer ömür çağ olmaz
Teşevvüştür yaralarım sağ olmaz
Göğerdi çevresi karalandı gel

Pir Sultan Abdal'ım haftada ayda 
Günler gelir geçer bulunmaz fayda 
Gönül Hak arzular canım hayhayda 
Toprağım üstüme kürelendi gel


Yürü bire yalan dünya 

Yürü bire yalan dünya 
Yalan dünya değil misin 
Hasan ile Hüseyini 
Alan dünya değil misin 

Ali bindi Düldül ata 
Can dayanmaz bu firkata
Boz kurt ile kıyamete
Kalan dünya değil misin

Tanrı'nın Aslan'ın alan 
Düldül'ü dağlara salan 
Yedi kere ıssız kalan 
Kalan dünya değil misin 

Bak şu kışa bak şu güze
Ciğer kebab döndü köze
Muhammed'i bir top beze
Saran dünya değil misin

Pir Sultan'ım ne yatarsın
Kurmuş çarhını dönersin
Ne konarsın ne göçersin
Kalan dünya değil misin


TÜRKÜLERE GÖNÜL VERENLER

 

Baba Bugün Tersine mi?
Baba bugün tersine mi tersine mi anam
Yar yar çürüttü tersinemi vay
Baba billah ben feleğe neyledim
Anam her işim tersine mi
Tersine mi vay vay
Baba bugün bi bahtı geçti anam
Yar yar bilmedin vahtı geçti vah
Anam dünya bir penceredir
Her gelen bahtı geçti vah
Zaten vah vah

Söz-Müzik:Zaralı Halil Söyler


Arayam Derdimin Çarelerini
  
 
 
 Hayalin karşımda her an her zaman
Silmedin gönlünden karelerini
Eğer senden bana fayda yok ise
Arayam derdimin çarelerini

Şavk-I sinem geldi aglamak olmaz
Dertsize derdini söylemek olmaz
Her köşe başında ağlamak olmaz
Sen açtın sinemin yarelerini

 

Söz-Müzik: Mahmut Erdal
 

 
Çaya İner Ağlarım
  
 
 
 Çaya iner ağlarım
Gülü deste bağlarım
Birisi benim için
Birin yare yollarım
Oy annem diye diye
Vay annem diye diye
Öldüm yar diye diye
Kaldım gurbet ellerde
Çaya indim susuzum
Kaç gündür uykusuzum
Varsam yarin yanına
Dilim durmaz huysuzum
----------------------------------------
Söz-Müzik:Selahattin Çelik
 

 
Sevdiğim Küçük Yaşta
  
 
 
 Sevdiğim küçük yaşta
Derdinden oldum hasta
Eğer anam vermezse
Beni babamdan iste
Amman nolmuş nolmuş
Sevğim oğlan saraya
Saraya katip olmuş
Mendilim dalda kaldı
Yetsin artık merhamet
Sevdiğim nerde kaldı
Yandım senin gözüne
Kurban kara gözüne
Dizdize otururken
Hasret kaldım yüzüne


----------------------------------
Söz-Müzik:Anonim
 
  
 
Ciğerimin Köşesi
  
 
 
 Kadifeden kesesi
Havadan gelir sesi
Oturmuş sazını çalar nazlı da civan
Ciğerimin köşesi
Kadife yastığım yok
Odana bastığım yok
Ne geleyim odana nazlı da civan
Evvelki dostluğun yok

 

--------------------------------------------
Derleyen:Anonim-Selam Agat
 
  
 
Baba Bugün Tersine mi?
  
 
 
 Baba bugün tersine mi tersine mi anam
Yar yar çürüttü tersinemi vay
Baba billah ben feleğe neyledim
Anam her işim tersine mi
Tersine mi vay vay
Baba bugün bi bahtı geçti anam
Yar yar bilmedin vahtı geçti vah
Anam dünya bir penceredir
Her gelen bahtı geçti vah
Zaten vah vah


----------------------------------------
Söz-Müzik:Zaralı Halil Söyler


 
Turnam Yükseklerden Uçar
  
 
 
 Turnam yükseklerden uçar
Allı kanadını açar
İflah olmaz derde düşer
Ne bu sevdadan vazgeçer oy
Turnam kalk gidelim bize
Tahammül kalmadı naza
Hasretliğin yıllar sürdü
Hangi suçuma bu ceza
Oy oy oy
Hangi suçuma bu ceza oy


--------------------------------------------
Söz-Müzik:Aziz Kızılgün


 
Benim Yaram
  
 
 
 Benim yaram inan yarin yarası
Kurban olma doktor deyme yarama
Yüzüme sürdüler küffe karası
Kurban olam doktor deyme yarama
Kalmadı sultanım kavli kararım
Kendimi kaybettim nerden ararım
Ben kendi yaramı kendim sorarım
Kurban olam doktor deyme yarama
Mahsuniyim bir kez geldim dünyaya
Dünyada durmadım ben doya doya
Benden selam edin o zalim yara
Kurban olam doktor deyme yarama


---------------------------------------------
Söz-Müzik:Mahsuni Şerif
 

 
Hasret Düştü Gönlüme
  
 
 
 Hasret düştü gönlüme
Gönülden yaralıyım
Tabipler derman vermez
Bir bahtı karaıyım
Gönül bilenim nerde
Gönül alanım nerde
Bu devasız derdime
Derman olanım nerde
Gönül derdi yar dedi
Hasret yaman zor derdi
Onu çekmiyen bilmez
Çekenlere sor dedi
Garibim gönül arar
Gönül bileni sorar
Bu gönül yarasını
Gönülü bilen sarar

Söz-Müzik:Neşet Ertaş
 

 
Kara Köprü
    
 Kara köprü narlı dere
Sevdalandım bir esmere
Ben ona gönlümü verdim
Oda gitti gurbet ele
Gidin gidin yare gidin
Yare ahvalım bildirin
Eğer yariö gelmez ise
Tutun kolundan getirin
Kara bahçe gül mü açtı
O zalim yar nere kaçtı
Ben ona kul köle oldum
Bırakıp ellere kaçtı
Gidin gidin yare gidin
Yare ahvalım bildirin
Eğer yarim gelmez ise
Tutun kolundan getirin
Kara bahtım hiç gülmedi
O yar kıymetim bilmedi
Herkes sevdiğini aldı
Gitti o zalim gelmed
-----------------------------------------

Söz-Müzik:Mustafa Devecioğlu
     
 
Keklik Dağlarda Sağılar   
 
 Keklik dağlarda sağılar
Yavrum diye diye ağlar
Günden güne yansa dağlar
Görenlerin bağrı yanar
Ağlarım ben kekliğime
Seherde öten bülbüle
İpeklenmiş tüylerine
Yanaktaki benlerine
Ağlarım ben kekliğime
Keklik küsme barişalım
Yuvamıza kavuşalım
Senden ötmek benden gitmek
Yolumuzda ağlaşalı
---------------------------------------------

Söz-Müzik:Fahri Kayahan
 

Yara Benden
   
 
 Ah hele zalim yara benden
Yara benden vay anam vay
Ah yavrum yalvarın yara benden
Yara benden vay anam vay
Ah hele zalim sinemde dağı hicran
Kafir yar yar dağı hicran vay anam vay
Ah ağam salmaz yara bende
Kafir yar yar
Eyvah ey ey
Ah virane bağlarda baykuşlar öter
Hey balam ey

-------------------------------------------

Söz-Müzik:Anonim
 

 
Sen Gelmezsen Yar
   
 
 Başımda bir sevda yeli
Eser durur yar yar
Sen gelmezsen buralara
Nolur halim yar yar
Hem baharım hem yazımsın
Hem sözümsün hem sazımsın
Dostlar mezarımı kazsın
Sen gelmezsen yar yar
Gönül telim çalmaz olur
Bir derdim var bini bulur
Geçmez zaman saat durur
Sen gelmezsen yar yar
------------------------------------
Söz-Müzik:Zafer Gündoğdu

Gurbet Havaları

Gurbet, kişinin doğup yaşadığı yerden uzak olduğu yer veya sıla anlamındadır.

Gurbet havaları Avşar oymaklarına özgü uzun havalardır. Yurdumuzda yaygın olarak seslendirildiği ve yaşatıldığı yöre "Teke Yöresi" dir.

Teke yöresine özgü bir uzun hava türü olan Gurbet Havaları'nı Acıpayam'da "Guval" yani kaval havası, Milas'da "Kerip-Garip" yeni garip havası olarak da adlandırılmaktadır.

Gurbet havalarının sözlerinde; ayrılık, sıla ve sevgi özlemi, gurbette kalanın derdi ve gurbet yolu gözleyenin hasreti, özlemi dile getirilir. Özlem, ölüm ve yiğitlik konuları da gurbet duygusu ile işlenmiş, ezgilendirilmiştir. Gurbet havalarının sözleri anonimdir. Dizeler genellikle 11 'li hece ölçüsündedir. Dizilerin başında ortasında ya da sonlarında, "of, "hey", "de" "beyler of, "aman", "aman of gibi gurbet ve özlem nedeniyle oluşan katma sözler de kullanılır, (bunlar türü belirleyen özel öğelerdir)

Teke yöresinde askere gidecek delikanlılar toplanarak birlikte eğlenirler. İşte bu toplantılarda asker adayları henüz gurbete gitmeden gurbet havaları söylerlerdi. Bu geleneği günümüzde de görmekteyiz.

Kimi gurbet havaları zamanla usûllü hale dönüşerek daha da yaygınlaşmıştır. Buna "Çaya düştü tutamadım kolunu" ya da "Ümmü" adlı ezgi örnek olarak verilebilir.

Bu türün ezgi yapısındaki en önemli özellik söyleyicinin sesleri tizden peşe doğru (ters glissando) kimi zaman da pesten tize doğru kaydırarak (glissando) birbirine bağlayarak seslendirme yapmasıdır. Karar sesine gelinirken bu uygulama muhakkak yapılır. Gurbet havaları tiz seslerden başlayarak pes seslere doğru inici bir yapı gösterirler. Ezgiler genellikle Hüseynî ve Karcığar makamındadır. "Avşar beyleri", "Haydülen (Tekeoğlu)" ve "Atıverin urganımı dereye" bir sekizliyi (oktav) aşan ses genliğinde olmasına karşın; "Ali Bey", "Ali Bey çeşitlemi", "Güllük Dağı", "Çıktım gurbet ele geri gelinmez", "Dolan gel sevdiğim", "Damlasın sarı çamdan garıran", "Aklı basma giymiş", "Ya da denizin kenarında sümbülden dağlar", "Eylen durnam eylen haber sorayım", "Akşamlar oldu", "Çingir çingir öter yaylanın taşı", "Geceler kalkar kalkar ağlarım", "Ben garibim" bir sekizli içinde seyreden ses genliğindedir. Muğla'dan Hale Gür'ün derlediği Ben garibim gurbet havası Hicaz makamında ve ses kaydırmaları açısından değişik bir yapı gösterir.

Gurbet havalarına genellikle kaval, sipsi, kabak kemane, üç telli, cura ya da bağlama ile eşlik edilir. Bu türün örnekleri seslendirilirken çalgıyla ya ezgiyi aynen çalarak ya dem tutarak ya da bir çeşit ritmik motifle eşlik edilir. Söz bölümü başlamadan önce açılışta ya da sözel kesimin seslendirilişinde çalgının seslendiridiği ritmik motifler 5/8, 7/8, 8/8'lik tanımdadır. Avşar beyleri gurbet havası gibi kimi gurbetler seslendirilirken eşlik çalgısı olan bağlamanın düzeni Avşar Düzeni (ya da Bağlama düzeni) olarak düzenlenir. Çırpma ve tarama tezene tavrı uygulanır.

Teke yöresinde gurbet havalarının sonuna oyun havası niteliğinde çalgısal bir kesim olan "Kesinti'ler eklenir. Bunun yanısıra geleneğe göre gurbet havalarından sonra oldukça hareketli yöreye özgü başka oyun ezgileri ya da yine hareketli sözlü bir oyun havası veya türkü eklenebilir. Bu yolla gurbet havasının hüzünlü etkisi neşeli bir ezgiyle dağıtılmış olur. Teke zortlatması, kıvrak zeybekler, kaba ardıç oyun havaları örnek olarak verilebilir.

 

 

Çıktım Yücesine

Çıktım yücesine seyran eyledim
Gönül eğlencesi küstü bulunmaz
Dostlar bizden muhabbeti kaldırmış
Hiç bir ikrarında ahdı bulunmaz

Hani benimle lokma yiyenler
Başı canı dost yoluna koyanlar
Sen ölmeden ben ölürüm diyenler
Dostlarda geriye kaçtı bulunmaz

Pir Sultan Abdal’ım destim demanda
İsmim Koca Haydar neslim Yemen’de
Garip başa bir hal gelse zamanda
Orada er kişinin dostu bulunmaz 

  YARALİYİZ BİZ               

GÖC EYLEDİK GELDİK BİZ HORASANDAN.
MİLLETİMİZ İNSAN ALEVİYİZ BİZ.
YÜZYILLARDİR OSMANLININ SULMUNDEN
DAGLARA SIGINDIK ÇİLELİYİZ BİZ

URUM ELLERİNİ MEKAN EYLEDİK
BİR SEVRA UGRUNA ÇOK BEDEL VERDİK.
EŞİTLİGİ ÖZGÜRLÜGÜ İSTEDİK.
KERBELADAN BERİ BELALİYIZ BİZ

ALEVİLİK ERKANİMİZ YOLUMUZ.
SERCEŞMEDEN GELİR BİZİM DOLUMUZ.
BİR OLMAZSAK NİCE OLUR HALİMİZ.
SÜFYANIN ELİNDEN YARALİYIZ BİZ.

EFKARİ DERDİMİZ TÜKENMEZ OLDU.
ERENLER YURDUNA BAYKUSLAR DOLDU.
FİRSAT HER DEVİRDE MERVANİN OLDU.
YEZİDİN ELİNDE YARALİYİZ BİZ.
ASIRLARDİR BAHTİ KARALIYIZ BİZ..!

              OZAN EFKARİ


ALİ AŞKINA

YOLUMUZ MUHAMMED ALİNİN YOLU
İRFANDA PİRİMİZ BEKTASİ VELİ
ERENLER AŞKINA İÇMİSİZ DOLU.
MUHABBET EDELİM ALİ AŞKINA.

ZULME KARSİ CANLAR BİRLİK OLALİM.
GÖNLÜMÜZDEN İKİLİGİ SİLELİM.
İKRAR VERDİK BİR İKRARDA DURALIM.
MUHABBET EDELİM ALİ ASKINA.

YETMEZMİ UNUTTUK ASKI NİYAZI.
KIŞA CEVİRDİLER BAHARİ YAZI.
EFKARİ ASK İLE CALALİM SAZİ.
MUHABBET EDELİM ALİ AŞKINA

    OZAN EFKARİ

PİR SULTAN ABDAL'IN ESERLERİ

ESERLERİ

ALÇAKTA YÜKSEKTE YATAN

Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetisin imdada aldi dert beni
Basimi alip hangi yere gideyim
Gittigim yerlerde buldu dert beni

Oturup benimle ibadet kildi
Yalan söyledi de yüzüme güldü
Yalin kiliç olup üstüme geldi
Çaldi bölük bölük böldü dert beni

Üstümüzden gelen boran kis gibi
Yavru sahin pençesinde kus gibi
Seher çagi bir korkulu düs gibi
Çagirta çagirta aldi dert beni

Abdal Pîr Sultan'im gönlüm hastadir
Kimseye diyemem gönlüm yastadir
Bilmem deli oldu bilmem ustadir
Söyle bir sevdaya saldi dert beni

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977) 
 

BENI GÖRÜP YÖNÜN ÖTE DÖNDÜRME

Beni görüp yönün öte döndürme
Yine gitmez meylim sendedir sende
Yikip hilâl kaslariini yere indirme
Günah sende degil bendedir bende

Seker vardir dudaginda dilinde
Arzumanim kaldi gonca gülünde
Sen bir padisâhsin hükmün elinde
Senin ile dâvam sendedir sende

Sensiz çikip yaylalari yaylamam
Engeller içinde sirrin söylemem
Çok günah isledim inkâr eylemem
Ik'ellerim kizil kandadir kanda

Nice beyler ile gezdim yoruldum
Kan bulanik aktim duruldum
Sencileyin çok güzele sarildim
Dahi sevgin candadir canda

Pîr Sultan Abdal'im böyle deyiptir
Âsiklar güzeli sevegeliptir
Bir güzel sevmeyle kanli m'oluptur
Kellem terkidedir yandadir yanda


Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

Meyil: gönül akisi, sevda
Ik'ellerim: iki ellerim
Sencileyin: senin gibi
Deyiptir: demistir
Terki: eyerin arkasi
 

BEN DERVISIM DIYE

Ben dervisim diye gögsün gerersin
Hakk'i zikretmeye dilin var midir
Sen kendini görsene ilden n'ararsin
Hâli hâl etmeye hâlin var midir

Birgün balik gibi aga sararlar
Mürsidinden rehberinden sorarlar
Tütsü yakip köse köse ararlar
Ben ariyim dersin balin var midir

Dertli olmayanlar derde yanar mi
Tahkik dervis ikrarindan döner mi
Her bir uçan gül dalina konar mi
Ben bülbülüm dersin gülün var midir

Pîr Sultan'im senin derdin desilmez
Derdi olmayanlar derde düs olmaz
Mürsidsiz rehbersiz yollar asilmaz
Mürsid eteginde elin var midir

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977) 
 
 

BIR GÜZELIN ÂSIKIYIM

Bir güzelin âsikiyim agalar
Anin için tasa tutar el beni
Gündüz hayalimde gece düsümde
Kumdan kuma savuruyor yel beni

Reyhanini devsir devsir dest'eyle
Ben deliyim ögüt verip pest eyle
Düsmanimi el yaninda dost eyle
Bir gececik mihman eyle al beni

Ak gül olsam al yanaga sokulsam
Gülâb olsam ak yüzüne saçilsam
Kölen olsam pazarlarda satilsam
Kölem deyü ak sinene sar beni

Pîr Sultan Abdal'im gamzeli oltur
Hezaran sinemde yaralar çoktur
Benim senden özge sevdigim yoktur
Inanmazsan ol Allah'a sor beni

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)


(***)
Anin: onun
Devsirmek: toplamak
Pest eyle: yatistir
Hezaran: binlerce
Mihman: konuk
  Gülâb: gül suyu
Gamze: yan bakis, naz ile bakma
Ol: o

BU YIL BU DAGLARIN

Bu yil bu daglarin kari erimez
Eser bâd-i sabâ yel bozuk bozuk
Türkmen kalkip yaylasina yürümez
Yikilmis asiret il bozuk bozuk

Kizilirmak gibi çagladim aktim
El vurdum gögsümün bendini yiktim
Gül yüzlü ceranin bagina çiktim
Girdim bahçesine gül bozuk bozuk

Elim tutmaz güllerini dermeye
Dilim tutmaz hasta hâlin sormaya
Dört cevabin mânasini vermeye
Sazim düzen tutmaz tel bozuk bozuk

Pir Sultan'im yaratildim kul diye
Zalim pasa elinden mi öl diye
Dostum beni ismarlamis gel diye
Gidecegim amma yol bozuk bozuk
Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)


(***)
Bâd-i sabâ: sabah yeli, tan yeli
Ceran: ceylan, ahû, karaca
Dört cevap: dört kitap
Dostum: Tanri'm
Il: ülke, yurt
Dermek: toplamak
Zalim pasa: Hizir pasa
Ismarlamis: çagirmis

 

BIR NEFESCIK SÖYLEYELIM

Bir nefescik söyleyelim
Dinlemezsen n'eyleyelim
Ask deryasin boylayalim
Ummana dalmaya geldim

Ask harmaninda savruldum
Hem elendim hem savruldum
Kazana girdim kavruldum
Meydana yetmeye geldim

Ben Hakk'in ednâ kuluyum
Kem damarlardan biriyim
Ayn-i cem'in bülbülüyüm
Meydana ötmeye geldim


Ben hak ile oldum asna
Kalmadi gönlümde nesne
Pervaneyim atesine
Oduna yanmaya geldim

Pîr Sultan'im yeryüzünde
Var midir noksan sözümde
Eksiklik kendi özümde
Dârina durmaya geldim

 

(***)
Nefes: Alevî-Bektasî ozanlarinin tarikat konularini
isleyen tekkelerde makamla söylenen kosuklari.

Ednâ: en asagi
Kem: kötü,
Damar: huy
Ayn-i cem: Alevî-Bektasîlerin Tarikata girme töreni
Asna: tanis
Od: ates

Dâr: dar agaci. (Alevî-Bektasîlerde tören yapilan yerin
tam ortasina "dâr" denir, tarikata girecek olanlar ya da
bir kusur isleyip bagislanmayi dileyenler tören sirasinda
burada dururlar, yani "dâra dururlar")

 

DOSTUN BAHÇESINE BIR HOYRAT GIRMIS

Dostun bahçesine bir hoyrat girmis
Korudur hey benli dilber korudur
Gülünü dererken dalini kirmis
Kurutur hey benli dilber kurutur

Su meydanda serilidir postumuz
Çok sükür Mevlâ'ya gördük dostumuz
Bir gün kara toprak bürür üstümüz
Çürütür hey benli dilber çürütür

Kendisi okur da kendisi yazar
Hak hilâl kasina eylemis nazar
Senin akranlarin cennette gezer
Hürüdür hey benli dilber hürü

Hangi dinde isen ona tapayim
Yarin mahser günü bile kopayim
Egil bir yol ak gerdandan öpeyim
Beri dur hey benli dilber beri dur

Dervise n'olursa kendi tacindan
Irakibe ölüm yâre gecinden
Benzimin sarisi senin ucundan
Saridir hey benli dilber saridir

Pîr Sultan Abdal'im basindan baslar
Iyisini yer de kemini taslar
Bin çiçekten bir kovana bal isler
Aridir hey benli dilber aridir

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

 

(***)
Post: Alevî Bektasî törenlerinin yapildigi meydanda
(odada) tarikat ulularinin onikisinin makami sayilan
oniki post.

Taç: dervislerin giydigi baslik
Irakib: rakip, düsman 
 

GEL BENIM SARI TAMBURAM

Gel benim sari tamburam
Sen ne için inilersin
Içim oyuk derdim büyük
Ben anin'çin inilerim

Koluma taktilar teli
Söyletirler bin bir dili
Öldüm ayn-i cem bülbülü
Ben anin'çin inilerim

Koluma taktilar perde
Ugrattilar bin bir derde
Kim konar kim göçer burda
Ben anin'çin inilerim

Gögsüme tahta döserler
Durmayip beni oksarlar
Vurdukça bagrim deserler
Ben anin'çin inilerim

Gel benin sari tamburam
Dizler üstünde yatiram
Yine kirildi hatiram
Ben anin'çin inilerim

Sari tamburadir adim
Göklere agar feryadim
Pîr Sultan'imdir üstadim
Ben anin'çin inilerim

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)


EMEK ÇEKTIM

Emek çektim bir ev yaptim erenler
Yine bu güzele bildiremedim
Bahar geldi çiçek bitti ot bitti
Toprak güldü tasi güldüremedim

Yüregimde belli belli yaralar
Seytan kalbin almis gözün köreler
Hakk'in niyaz eylemeye âr eyler
Egilip bir secde kildiramadim

Hû demine bir ikrari güdenin
Tu yüzüne ikrarindan dönenin
Pîr Sultan'im münafigin nâdanin
Gönül aynasini sildiremedim

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)


GELMIS IKEN BIR HABERCIK

Gelmis iken bir habercik sorayim
Niçin gitmez Yildizdagi dumanin
Gerçek erenlere yüzler süreyim
Niçin gitmez Yildizdagi dumanin

Alçaginda al kirmizi tasin var
Yükseginde turnalarin sesi var
Ben de bilmem ne talihsiz basin var
Niçin gitmez Yildizdagi dumanin

Benim Sah'im al kirmizi bürünür
Dost yüzün görmeyen düsman bilinir
Yücesinden Sah'in ili görünür
Niçin gitmez Yildizdagi dumanin

El ettiler turnalar bazlara
Daglar yesillendi döndü yazlara
Çigdemler tasinsin söylen kizlara
Niçin gitmez Yildizdagi dumanin

Sah'in bahçesinde gonca gül biter
Anda garip garip bülbüller öter
Bunda ayrilik var ölümden beter
Niçin gitmez Yildizdagi dumanin

Ben de bildim su daglarin sahisin
Gerçek erenlerin nazargâhisin
Abdal Pir Sultan'in seyrangâhisin
Niçin gitmez Yildizdagi dumanin

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)  
 

HAYIR EDEM DERKEN

Hayir edem derken islerim ser oldu
Elimden bir kaza çikti erenler
Evliye ceminde yerim dar oldu
Elimden bir kaza çikti erenler

Benim ahtim oldur hatir yikmayim
Evliyanin buyrugundan çikmayim
Yüzümü çevirip serre bakmayim
Elimden bir kaza çikti erenler

Indim ilim deryasini boyladim
Günahim çok ama bir bir söyledim
Sanki yaninizda hata eyledim
Elimden bir kaza çikti erenler

Benim bir sözüm var efsane sözde
Ne günah der isen bulunur bizde
Erenler nisani var ise bizde
Elimden bir kaza çikti erenler

Pîr Sultan Abdal'im belâli basim
Ferahtan ayrildim gamdir yoldasim
Al olan malimi sag eyle basim
Elimden bir kaza çikti erenler

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

(***)
Oldur: odur
Efsane söz: yalan , uydurma söz
Erenler nisani: erenlerin Tanri yolunda
çektiklerinin izi
Ferah: sevinç, iç açikligi
Gam: tasa, kaygi
 

HEY SEVDIGIM

Allah Allah desem, kalksam yürüsem
Acap su daglari asamam mola
Boz atli Hizir'i yoldas eylesem
Varip efendime düsemem mola

Sevdigim, baginda güllerin gonca
Usuldur boylarin, bellerin ince
Adi güzel Imamlarin önünce
Kerbelâ'da sehit düsemem mola

Sakin hey sevdigim, nâsiden sakin
Erenler geri almaz attigi okun
Irak yerlerini sen eyle yakin
Iki atlayip bir dem düsemem mola

Ben güzel pîrîme verdigim ikrar
Doluda, kirçindan, borandan saklar
Ihlâs âsik olan ikrarin bekler
Ikrarin bendini çesemem mola

PIR SULTAN ABDAL'im, dost çiresine
Arzumanim kaldi Sah cilvesine
Altmis ile yetmis üçün arasina
Özümü irfana kosamam mola

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)


(***)
kirçi: küçük taneli kar
çesmek: çözmek
 

KUL OLAYIM KALEM TUTAN ELINE

Kul olayim kalem tutan eline
Kâtip ahvalimi Sah'a böyle yaz
Sekerler ezeyim sirin diline
Kâtip ahvalimi Sah'a böyle yaz

Allahi seversen kâtip böyle yaz
Dün ü gün ol Sah'a eylerim niyaz
Umarim yikilir su kanli Sivas
Kâtip ahvalimi Sah'a böyle yaz

Sivas illerinde zilim çalinir
Çamli beller bölük bölük bölünür
Ben dosttan ayrildim bagrim delinir
Kâtip ahvalimi Sah'a böyle yaz

Münafikin her dedigi oluyor
Gül benzimiz sararuban soluyor
Gidi Mervan sâd oluban gülüyor
Kâtip ahvalimi Sah'a böyle yaz

Pir Sultan Abdal'im hey Hizir Pasa
Gör ki neler gelir sag olan basa
Hasret koydu bizi kavim kardasa
Kâtip ahvalimi Sah'a böyle yaz

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

 
 

SEHER VAKTI KALKAN KERVAN


Seher vakti kalkan kervan
Iniler de zârilanir
Bir güzele düsen gönül
Çiçeklenir korulanir

Bahçemizde güller biter
Dalinda bülbüller öter
Engel gelir bir kal katar
Olan isler gerilenir

Bülbül geldi kondu dala
Bülbülden yok hata güle
Engel bir tas atar göle
Yüzen ördek yaralanir

Pîr Sultan Abdal göçelim
Pîr elinden bâd'içelim
Inkâr olandan kaçalim
Inkâr birgün paralanir

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

 

SERSERI GIRME MEYDANA

Serseri girme meydana
Asiktan ahval isterler
Kallaslik ile urma dem
Tasdik ehli kal isterler

Uyan bu gaflet habindan
Isbat isterler batindan
Her asika sohbetinden
Ikrar ile yol isterler

Erenler oynar utulmaz
Bu yola hile katilmaz
Burda harmühre satilmaz
Ya gevher ya lâ'l isterler

Kili kirk pare ederler
Birin yol tutup giderler
Dile n'itibar ederler
Hâl içinde hâl isterler

Pir Sultan Abdal n'eylersin
Muskil halledip söylersin
Arisin çiçek yaylarsin
Yarin senden bal isterler

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

(***)
Dem urmak: Gelisigüzel söz etmek.
Tasdik ehli: Dogruluyanlar (Tarikat ululari)
Gaflet habi: Gaflet uykusu
Batin: iç yüz (tarikat bilgileri)
Utulmaz: Yutulmaz
Harmühre: Katir boncugu
Gevher: mücevher,
Lâ'l: Kirmizi renkli degerli tas
Pare: Parça
Birin: Kilin kirk parçasindan biri
N'itibar: Ne itibar

 

YALAN DÜNYA

Yürü bire yalan dünya
Yalan dünya degil misin
Hasan ile Hüseyin'i
Alan dünya degil misin

Ali bindi Düldül ata
Can dayanmaz bu firkata
Boz Kurt ile kiyamete
Kalan dünya degil misin

Tanri'nin Aslan'in alan
Düldül'ü daglara salan
Yedi kere issiz kalan
Kalan dünya degil misin

Bak su k isa, bak su güze
Ciger kebab oldu köze
Muhammed'i bir top beze
Saran dünya degil misin

PIR SULTAN'im ne yatarsin
Kurmus çarkini dönersin
Ne konarsin. ne göçersin
Kalan dünya degil misin

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

 

MEVLÂ'M ÇÜN YARATTI

Mevlâ'm çün yaratti Ahmed'i nurdan
Insan olan gelir nura çevrilir
Böyle kurulmustur bu çarh-i devran
Mansur olan gelir dâra çevrilir

Yegin sular dâim engine akar
Pervaneler özün odlara yakar
Serçe kanda olsa aslina çeker
Bülbül olan gelir güle çevrilir

Gümanli gönülde nur mu eglenir
Cennet haricinde hur mu eglenir
Arisiz kovanda bal mi eglenir
Ari olan gelir bala çevrilir

Bir sürçmekle at ayagi kesilmez
Bir suç ile âdemoglu asilmaz
Bu yolu erenler kurdu basilmaz
Yol ehli kandaysa yola çevrilir

Pîr Sultan Abdal'im yatir hastadir
Elinde gülleri deste destedir
Âdemoglu bir acayip nesnedir
Muhabbetle tatli dile çevrilir.

Pir Sultan Abdal
(PIR SULTAN ABDAL, haz. Memet Fuat, 1977)

(***)
Çün: madem ki
Ahmed: Muhammed peygamber
Çarh-i devran: dönüs çarki, zaman
Yegin: gür, baskin
Kanda: nerede
Gümanli: inanci tam olmayan
Hur: huri
Âdemoglu: insan
Yatir: yatar

Mansur: Enel-Hak (Ben Tanri'yim) sözüyle ün salan
Hallac-i Mansur adli sofi, sözleri seriata aykiri
sayildigindan 10. YY'da Bagdat'ta öldürüldü.  

Ademoglu su dünyaya gelince
Yeni açmis güle benzer misali
Anasindan dogup kirki çikinca
Kalaylanmis tasa benzer misali

Mushaf alip hocasina varinca
Destur alip mektebinden dönünce
On yasindan on besine girince
Yen'aslama fidan olmus misali

Yirmisinde kara sakal getirir
Otuzunda bagdas kurup oturur
Kirk yasinda da sohbetler yetirir
Önü bendli göle benzer misali

Ellisinde kara sakal bozari
Altmisinda o da Hakkin nazari
Kalbi dikizlenir akli azali
Içi çürük koza benzer misali

Yetmisinde deve gibi muzular
Sekseninde ilik kemik sizilar
Doksaninda yol göründü gaziler
Gazel olmus güle benzer misali

PIR SULTAN'im bunu böyle buyurdu
Müminleri Hak kendisi kayirdi
Yüz yasinda talan geldi savurdu
Uçup gider kusa benzer misali


PIR SULTAN ABDAL


Ali Ali deyip ne inilersin
Inilersin dolap derdin ne senin
Sen de benim gibi yarali misin
Inilersin dolap derdin ne senin

Kim söktü getirdi seni yerinden
Daglar taslar ah eyleyi zarindan
Sen de mi ayrildin nazli yarinden
Inilersin dolap derdin ne senin

Pir Sultan'im ahim arsa dayandi
Hasret nari ile yüregim yandi
Yoksa Hüseyin'den haber mi geldi
Inilersin dolap derdin ne senin


PIR SULTAN ABDAL

Amanin eyle mürüvvet
Gördügüne tapma gönül
Yüzüne bakmayanin sen
Tozuna da bakma gönül

Bir kardasa meyil verip
Tuz ile ekmegini yiyip
Azicik noksanini görüp
Tez basina kakma gönül

Arap ata binip cosma
Karli buzlu daglar asma
Her gördügüne sir açma
Dolulari dökme gönül

Pir Sultan'im gündür ava
Çektigim emekler hava
Nasihatim olsun sana
Sen hatirlar yikma gönül


PIR SULTAN ABDAL 
 Asnamdan ayrildim yamandir halim
Adettir asikin hali böyl'olur
Pir aklimi aldi çevirdi basim
Mecnun dedikleri böyl'olur

Murayi olanlar bir sirra ermez
Gögsünde iman olan asika kiymaz
Üstüne yaslanan kokuna doymaz
Firdevs-i a'lanin gülü böyl'olur

Su askin atesi sinemi yakti
Ah ile feryadim göklere çikti
Gözlerimden yas yerine kan akti
Yaz bahar çayinin seli böyl'olur

Göründü gözüme bu askin babi
Bülbül dalda sada verir harabi
Beni mest eyledi askin sarabi
Dost elinden gelen dolu böyl'oldur

PIR SULTAN ABDAL'im yoldan dönmezem
Dünya ahret Piri elden koymazsam
Mühanetin sofrasina sunmazsam
Sa'adetli Sultan kulu böyl'olur


PIR SULTAN ABDAL

 Be yarenler be kardaslar
Gör neyledi zaman bizi
Gözüm yasini akitti
Sel eyledi zaman bizi

Can nice ayrilir tenden
Ten nice ayrilir candan
Ayak ayak nerdubandan
In eyledi zaman bizi

Gelin gidelim zecrile
Can kurban olsun asile
Bir halden bimez cahile
Kul eyledi zaman bizi

Kimi baydir kimi fakir
Yaradan Mevla'ya sükür
Ne akil kodu ne fikir
Del'eyledi zaman bizi

Pir Sultan'im döne döne
Dolu içtim kana kana
Su yerde kim yana yana
Dul eyledi zaman bizi


PIR SULTAN ABDAL

Bir güzelin asigiyim, erenler
Onun için tasa tutarlar beni
Gündüz hayalimde gece düsümde
Kumdan kuma savuruyor yel beni

Al gül olsam al gerdana takilsam
Kemer olsam ince bele sarilsam
Köle olsam pazarlarda satilsam
Yarim deyi al sinene sar beni

Abdal Pir Sultan'im gamzeler oktur
Hezaran sinemde yaralar çoktur
Benim senden özge sevdigim yoktur
Inanmazsan git Allah'a sor beni


PIR SULTAN ABDAL

Bir yavru yolladim gurbet ellere
Emaneti sana boz atli Hizir
Seni bekçilerler nice ellere
Emaneti sana boz atli Hizir

Nice günler gördüm bahti karali
Nice günler gördüm dertli çareli
Bir yavru yolladim yürek yarali
Emaneti sana boz atli Hizir

Hak'tan bize bizden halka zulüm yok
imanim var vadesize ölüm yok
Senden baska kanadim yok kolum yok
Emaneti sana boz atli Hizir

Pir Sultan Abdal'im böyle m'olacak
Beklerim yollarin yavrum gelecek
Anali babali murad alacak
Emaneti sana boz atli Hizir


Pir Sultan Abdal 
 Bülbül olsam varsam gelsem
Hakkin divaninda dursam
Ben bir yanil alma olsam
Dalinda bitsem ne dersin

Sen bir yanil alma olsan
Dalinda bitmeye gelsen
Ben bir gümüs çövmen olsam
Çeksem indirsem ne dersin

Sen bir gümüs çövmen olsan
Çekip indirmeye gelsen
Ben bir avuç çavdar olsam
Yere sacilsam ne dersin

Sen bir avuç çavdar olsan
Yere saçilmaya gelsen
Ben bir güzel keklik olsam
Bir bir toplasam ne dersin

Sen bir güzel keklik olsan
Bir bir toplamaya gelsen
Ben bir yavru sahin olsam
Kapsam kaldirsam ne dersin

Sen bir yavru sahin olsan
Kapip kaldirmaya gelsen
Ben bir sulusepken olsam
Kanadin kirsam ne dersin

Sen bir sulusepken olsan
Kanadim kirmaya gelsen
Ben bir deli poyraz olsam
Tepsem dagitsam ne dersin

Sen bir deli poyraz olsan
Tepip dagitmaya gelsen
Ben bir ulu hasta olsam
Yoluna yatsam ne dersin

Sen bir ulu hasta olsan
Yoluma yatmaya gelsen
Ben de bir Azrail olsam
Canini alsam ne dersin

Sen de bir Azrail olsan
Canimi almaya gelsen
Ben bir cennetlik kul olsam
Cennete girsem ne dersin

Sen bir cennetlik kul olsan
Cennete girmeye gelsen
Pir Sultan üstadin bulsan
Bilece girsek ne dersin

PIR SULTAN ABDAL 
 

AG GÜL ILE KIRMIZI GÜL

Cem-i çiçeklerin hasi
Ag gül ile kirmizi gül
Deli gönül eglencesi
Ag gül ile kirmizi gül

Talip olmak pirindendir
Irenk almak gülündendir
Muhammed'in terindendir
Ag gül ile kirmizi gül

Pir Sultan'im ey gaziler
Alnimizda al yazilar
Talip de Pir'in arzular
Ag gül ile kirmizi gül


PIR SULTAN ABDAL 
  Çektigim cevr ü cefayi
Çekerim senden ötürü
Ikrar iman bir olunca
Sen de çek benden ötürü

Ikrar imani güderim
Sensiz alemi niderim
Iste geldim us giderim
Bir tatli dilden ötürü

Severim gonca gülleri
Koklarim gonca gülleri
Sararim ince belleri
Gittigim yoldan ötürü

Bana kiyak ne bakarsin
Sinemi ada yakarsin
Bana ne sitem edersin
Ikrarsiz elden ötürü

Ferhan Sirin'ine tapar
Gülüngün havaya atar
Basini altina tutar
Can verir candan ötürü

Mümin olan Hakk'a tapar
Münafiklar yoldan sapar
Arka vermis dagi çeker
Ferhat Sirin'den ötürü

Pir Sultan'im deme yalan
Etme imanina talan
Bu dünyada gerçek olan
Ser verir sirdan ötürü


PIR SULTAN ABDAL 
 Deli gönül inil inil inleme
Kadir Mevlam hasretime sal beni
Viranlikta görsen baykus sanirsin
Bir huma kusuyum sen de bil beni

Ulu bezirganim kumas satarim
Gökyüzünden uçan kusu tutarim
Yetmis iki dilden bilir öterim
Anin için fark edemez el beni

Ak pinarin boz bulanik seliyim
Ol sebepten aklim yoktur deliyim
Naci derler dört güruhun biriyim
Ararsan Hak divaninda bul beni

Gider idim ben de kendi isime
Askin dolulari yagdi basima
Agu katti benim tatli basima
Ummanlara gark eyledi sel beni

PIR SULTAN'im irak yoldan gelirsin
Gevherin kiymetini nerden bilirsin
Eksikligim çoktur sen de bilirsin
Eksiklikle kabul eyle gel beni


PIR SULTAN ABDAL

Derdim çoktur hangisine yanayim
Yine tazelendi yurek yarasi
Ben bu derde nerden derman bulayim
Meger Sah elinden ola çaresi

Türlü donlar giyer gülden naziktir
Bülbül cevreyleme güle yaziktir
Çok hasretlik çektim bagrim eziktir
Güle gelir gelir canlar paresi

Benim uzun boylu serv-i çinarim
Yüregime bir od düstü yanarim
Kiblem sensin yönüm sana dönerim
Mihrabimdir iki kasin arasi

Didar ile muhabbete doyulmaz
Muhabbetten kaçan insan sayilmaz
Münkir üflemekle çirag söyünmez
Tutusunca yanar askin çirasi

PIR SULTAN'im kati yüksek uçarsin
Selamsiz sabahsiz gelir geçersin
Asik muhabbetten niçin kaçarsin
Böyle midir ilimizin töresi


PIR SULTAN ABDAL 
 
Hayalin gönlümde elif lam yazar
Dem gelir geçer de devran eglenmez
Felek vurdu kirdi burcu barini
Yel eser savrulur harman eglenmez.

Dünya dedikleri bir sanik yaydir
Evveli toy dügün ahiri zaydir
Dünya dört kapili bir kervansaraydir
Burda konup göçen sultan eglenmez.

Yüregimde vardir dert ile yara
Sögleyin tabibe bulsun bir çara
Firsat elde iken katil katara
Göçer, senin için kervan eglenmez.

Yüregimde vardir der ile firak
Muradim bir didar, menzilim irak
Bu dert ehline de bir derman gerek
Derdi olmayanda derman eglenmez.

PIR SULTAN ABDAL'im artiyor zarim
Bir dem efendimsin bir dem sultanim
Ugruna fedadir bu sirin canim
Sensiz bu cihanda bu can eglenmez.


PIR SULTAN ABDAL

DOSTLARIM HANI

Sendin buralarin sanli agasi
Talan oldu gitti Harran ovasi
Iyi günün dostu çekti sefasi
Canim ciger diyen dostlarim hani

Güvenmeyin dostlar dünya malina
Benim bakin simdi müskül halima
Harcadim ömrümü dostlar yoluna
Canim ciger diyen dostlarim hani

Ey agalar beyler size de kalmaz
Dönerler, dönerler, Pir Sultan dönmez
Hakk yoluna giden yigitler ölmez
Canim ciger diyen dostlarim bilmez


PIR SULTAN ABDAL

DÜNYANIN ÜSTÜNDE KURULU DIREK

Dünyanin üzerinde kurulu direk
Emek sayilmadan, sizlar bu yürek
Bu düzeni kim kurmus bizler de bilek
Söyle canim söyle dinlesin canlar

Ocaga koymuslar köse tasini
Hakk kollasin gerçeklerin isini
Bir gun agridirlar senin basini
Söyle canim söyle dinlesin canlar

Pir Sultan Abdal'im farz eylesinler
Yola gelmeyenden edilmez minnet
Cümlenin muradi dünyada cennet
Söyle canim söyle dinlesin canlar


PIR SULTAN ABDAL 
 Geçemezsin deli gönül geçilmez
Bir tuzaga tutulursun epsem dur
Bu erenler dolusudur içilmez
Içenlerin bagri keser epsem dur

Evvel ikrar verip sonra dönersin
Sehil yokus görüp döner kaçarsin
Ondurayim dersin yaram açarsin
Azdirip da saramazsin epsem dur

Mürsidinin nasihatin tutmayan
Gönülcügün musahibe katmayan
Aridip kalp evin temiz tutmayan
Çig yerlerde tohum bitmez epsem dur

Er ogluna bir münasip yar gerek
Verdigi ikrara pek dur gerek
Can cesetten alin yuyan er gerek
Ölüme kail olmazsin epsem dur

Pir Sultan'im söyler sözün dogrusun
Yezit bundan ne anlasin ne duysun
Arit kalp evini sultan otursun
Tacin tahtin terk edersin epsem dur


PIR SULTAN ABDAL  
 Gitme giden gitme sual sorayim
Ya ne bu dünyanin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Dünya Sari Öküz'ün üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu öküz neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Öküz de bir salin üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu sal da neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Sal da bir baligin üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu balik neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Balik da deryanin üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu derya neyin üstünde durur
Vallahi billahi ben onu gördüm
Derya da ikrarin üstünde durur

Gitme giden gitme bir dahi soram
Ya bu ikrar neyin üstünde durur
PIR SULTAN'im der ki ben onu gördüm
Ikrar da imanin üstünde durur


PIR SULTAN ABDAL  
 

Döndün mü benden yüzü dönesi
Verdigin ikrara saldim ben seni
Ikrari boynuna kemend olasi
Verdigin ikrara saldim ben seni

Ikrar verdim ikrarimi güderim
Ikrarsiz dilberi ya ben nideyim
Varir bir ikrarliya sefaat ederim
Verdigin ikrara saldim ben seni

Pir Sultan Abdal'im ahirim aman
Münkirin gönlünden gitmesin güman
Sefaat etmesin oniki imam
Verdigin ikrara saldim ben seni

PIR SULTAN ABDAL

 

Isitip avazim ben de varayim
Eglen uçup gitme konadur bülbül
Senin askin benim kalbim evini
Vücudun sehirde doladir bülbül

Bülbülün donlari sari gazelden
Gözünün sürmesi yegdir güzelden
Bülbül güle asik olmus ezelden
Hardan mi gülden mi yanadir bülbül

Sultan eder irahmeti kuluna
Tabip gerek derler derman buluna
Benlik ila konma gülün dalina
Har vardir pençeni kanadir bulbul

PIR SULTAN dilinden gevherler saçar
Her kisi boyunca libasin biçer
Geçer bu güzellik eyyami geçer
Bu dünyanin sonu fenadir bülbül


PIR SULTAN ABDAL


Koca basli koca kadi
Sende hiç din iman var mi
Harami helali yedi
Sende hiç din iman var mi

Fet verir yalan yulan
Domuz gibi dagi dolan
Sirtina vururum palan
Senin gibi hayvan var mi

Iman eder amel etmez
Hakk'in buyruguna gitmez
Kadilar yas yere yatmaz
Hiç böyle bir seytan var mi


PIR SULTAN ABDAL

Koyun beni Hak askina yanayim
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayim
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Benim pirim gayet ulu kisidir
Yediler ulusu, kirklar esidir
Oniki imamin server basidir
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Kadilar müftüler fetva yazarsa
Iste kemend, iste boynum asarsa
Iste hançer, iste kellem keserse
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Ulu mahser günü olur divan kurulur
Suçlu, suçsuz gelir anda derilir
Piri olmayanlar anda bilinir
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Pir Sultan'im arsa çikar ünümüz
O da bizim ulumuzdur pirimiz
Hakka teslim olsun garip canimiz
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan


PIR SULTAN ABDAL 
 Meyil verme nasa murdar olursun
Dünya kadar malun olsa ne fayda
Tutulur dilin söylemez ölürsün
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda

Bir gün çikarirlar evinden
Allahin ismini koyma dilinden
Kurtulmazsin Azrail'in elinden
Dünya kadar fendin olsa ne fayda

Yalan söyler kov giybette sözün var
Güvenir gezersin oglun kizin var
Sunda senin üç bes arsin bezin var
Dünya kadar malin olsa ne fayda

Yalan söyler kov giybetten geçmezsin
Yersin haram helal yoldan geçmezsin
Kesilir nefesin su da içmezsin
Akan çaylar senin olsa ne fayda

Pir Sultan'im bunu böyle vird etti
Vardi bir mürsitten el etek tuttu
Mürsit agirlayan Hakk'ina yetti
Tutulmaz agudun desen ne fayda


PIR SULTAN ABDAL

 ÖTME BÜLBÜL

Ötme bülbül ötme, sen degil bagim
Dost senin derdinden ben yana yana
Tükendi fitilim eridi yagim
Dost senin derdinden ben yana yana

Deryadan bölünmüs sellere döndüm
Atesi kararmis küllere döndüm
Vakitsiz açilmis güllere döndüm
Dost senin derdinden ben yana yana

Haberin duyarsin peyikler ile
Yarami sarsinlar sehidler ile
Kirk yil dagda gezdim geyikler ile
Dost senin derdinden ben yana yana

Abdal Pir Sultan'im, doldum eksildim
Yemeden içmeden sudan kesildim
Zülfün kemendine kondum asildim
Dost senin derdinden ben yana yana


PIR SULTAN ABDAL

 SABAHTAN UGRADIM BEN BIR FIGANA

Sabahtan ugradim ben bir figana
Bülbül aglar aglar güle getirir
Bakin su felegin çürük isine
Her bir cefasini kula getirir

Deprestirme benim dertlerim tamam
Muhabbet sirindir vermiyor aman
Üstümüzde dönen çarh ile devran
Felek bizi halden hale getirir

Pir Sultan Abdal'im sözlerim haktir
Hakk diyen kullardan hiç süphem yoktur
Cehennemde ates olmaz nar yoktur
Herkes atesini bile götürür


PIR SULTAN ABDAL

Sefasina cefasina dayandim
Bu cefaya dayanmayan gelmesin
Rengine hem boyasina boyandim
Bu boyaya boyanmayan gelmesin

Rengine boyandim meyinden içtim
Nice canlar ile didar görüstüm
Muhabbet eyleyip candan sevistim
Muhabbeti küfür sayan gelmesin

Muhabbet eyleyip yokla pirini
Yusun senin namus ile arini
Var bir gerçek ile kil pazarini
Kildigin pazardan ziyan gelmesin

Kirklar bu meydanda gezer dediler
Evliyayi yola dizen dediler
Nafsaniyetine uyan gelmesin

PIR SULTAN'im eydür dünya fanidir
Kirklarin sohpeti ask mekanidir
Kusura kalmayan kerem kanidir
Gönülden karasi olan gelmesin

PIR SULTAN ABDAL


Not. 4. dörtlükte bir dize eksik....
 Seyyah olup su alemi gezerim
Bir dost bulamadim gün aksam oldu
Kendi efkarimca okur yazarim
Bir dost bulamadim gün aksam oldu

Iki elim kalkmaz oldu dizimden
Bilmem amelimden bilmem özümden
Akittim kanli yas iki gözümden
Bir dost bulamadim gün aksam oldu

Yine boralandi daglarin basi
Akittim gözümden kan ile yasi
Emaneti alir ol veren kisi
Bir dost bulamadim gün aksam oldu

Bozuk su cihanin pergeri bozuk
Yaziktir su geçen ömüre yazik
Tükendi daneler kalmadi azik
Bir dost bulamadim gün aksam oldu

PIR SULTAN'im eydür ummana dalam
Gidenler gelmedi bir haber alam
Abdal oldum çullar geydim bir zaman
Bir dost bulamadim gün aksam oldu 

PIR SULTAN ABDAL  

Sordum sari çigdeme
Sen nerede kislarsin
Ne sorarsin hey dervis
Yer altinda kislarim

Sordum sari çigdeme
Yer altinda ne yersin
Ne sorarsin hey dervis
Kudret lokmasi yerim

Sordum sari çigdeme
Senin benzin ne sari
Ne sorarsin hey dervis
Hak kokusu çekerim

Sordum sari çigdeme
Anan baban var midir
Ne sorarsin hey dervis
Anam yer babam yagmur

Sordum sari çigdeme
Sende kardeslik var mi
Ne sorarsin hey dervis
Ben erlerle kardesim

Pir Sultan erenlerle
Yüzü dolu nurlarla
Ak sakalli pirlerle
Çigdemde dervislik var

PIR SULTAN ABDAL 
 


SULTAN SUYU

Sultan suyu gibi çaglayip akma
Erilir gam yeme divane gönül
Er basimda duman, dag basinda kis
Erilir gam yeme divane gönül

Yikilir mi Hakk'in yaptigi havuz
Sah-i merdaninin, biz de kilavuz
Üç günlük dünyada, su yahsi yavuz
Erilir gam yeme divane gönül

Pir Sultan Abdal'im, sirdan sirada
Bu is böyle oldu, kalsin burada
Cümlemiz niyetlendigi murada
Erilir gam yeme divane gönül


PIR SULTAN ABDAL   
 
Su kanli zalimin ettigi isler
Garip bülbül gibi zareler beni
Yagmur gibi yagar basima taslar
Dostun bir fiskesi yaralar beni

Dar günümde dost düsmanim bell'oldu
Bir derdim var ise simdi ell'oldu
Ecel fermani boynuma takildi
Gerek asa gerek vuralar beni

Pir Sultan Abdal'im can göge agmaz
Hakk'tan emr'olmazsa irahmet yagmaz
Su ellerin tasi hiç bana degmez
Ille dostun gülü yaralar beni


PIR SULTAN ABDAL   
  Su karsiki karli dagi gördün mü
Rüzgarini bulmus eriyip gider
Akan sularindan ibret aldin mi
Yüzünü yerlere sürüyüp gider

Sürünün önünde giden avcilar
Sicak sicak günde yakar günesler
Evvel ezel yemis veren agaçlar
Anlar da kalmamis kuruyup gider

Kadirsin Allah'im sen de kadirsin
Üstümüze dört direkli çadirsin
Çagirdigimiz yerde hazir nazirsin
Cümlemiz üstüne yürüyüp gider

Deryamiz derindir bizim boylanmaz
Bin nasihat etsen biri dinlemez
Gidi merkep hiçbir yere baglanmaz
Basinda yulari sürüyüp gider

Pir Sultan'im söyler sözü özünden
Asikin sakinir iki gözünden
Olur olmaz münkirlerin sözünden
Eksilmez gölümüz kuruyup gider   


PIR SULTAN ABDAL 
 Uyur iken uyardilar
Diriye saydilar bizi
Koyun olduk ses anladik
Sürüye saydilar bizi

Halimizi hal eyledik
Yolumuzu yol eyledik
Her çiçekten bal eyledik
Ariya saydilar bizi

Hakk'in yoluna dizildik
Dost defterine yazildik
Bal olduk serbet ezildik
Doluya saydilar bizi

Pir Sultan Abdal'im sunda
Çok keramet var insanda
O cihanda bu cihanda
Veliye saydilar bizi


PIR SULTAN ABDAL

 Yine mihman gördüm gönlüm saz oldu
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Kar kis yagar iken bahar yaz oldu
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz

Misafir gelirse kismeti bile
Misafir Hizir'dir özürünü dile
Büyük küçük ani hep Hizir bile
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz

Bir eve kahr olsa misafir gelmez
Çalissa çirpinsa eksigi bitmez
Çagirsa bagirsa bir ere yetmez
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz

Misafir ask kapisinin dilidir
Hizir misafirin gonca gülüdür
Tanri misafiri Sah'im Ali'dir
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz

Himmet eyle pirim misafir gele
Yavan yasik yiyip yüzümüze güle
Pir Sultan uguru tut sen gel eve
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz


PIR SULTAN ABDAL

Yol içinde yol ararsan
Yol Muhammed Ali'nindir
Yetmisiki dil içinde
Dil Muhammed Ali'nindir

Hani bizden evvel gelen
Bes vaktini tamam kilan
On parmagi pinar olan
El Muhammed Ali'nindir

Varma cahilin yanina
Ugrarsin serrin seline
Lanet Yezid'in canina,
Tem Muhammed Ali'nindir

Söyler Pir Sultan'im söyler,
Hakk'in birligini birler
Dogmus alemlere parlar,
Nur Muhammed Ali'nindir

PIR SULTAN ABDAL

 

KAYNAK: Memet Fuat
 

Yürü bire yalan dünya
Yalan dünya degil misin
Hasan ile Hüseyin'i
Alan dünya degil misin

Ali bindi Düldül ata
Can dayanmaz bu firkata
Boz kurt ile kiyamete
Kalan dünya degil misin

Tanri'nin arslanlarini alip
Düldül'ü daglara salip
Yedi kere issiz kalip
Dolan dünya degil misin

Bak su kisa bak su güze
Ciger kebap oldu köze
Muhammet'i bir top beze
Saran dünya degil misin

Pir Sultan'im ne yaratsin
Kumas çarhini dönersin
Ne konarsin ne göçersin
Duran dünya degil misin

PIR SULTAN ABDAL

Arguvan Havaları

Malatya, özellikle Arguvan ilçesi ve Maraş'ın bazı kesimlerinde yaygın, Alevî türkmenlerine özgü bir uzun hava türüdür. Sözlerinde doğa, aşk, sevda, öğüt ve gurbet konulan işlenmiştir. Hece ölçüsünün 7 ve 11 'li kalıpları kullanılmıştır.

Bu uzun hava türünde ezgilerin ses genlikleri bir sekizlik içindedir. Genellikle bir beşliyi aşmaz. Makam Hüseyni 'dir. Söyleyişte en belirgin özellik sözlerin konuşurcasına (Recitatif) müzikle uyumudur. Eşlik çalgısı bağlamadır ve bağlama düzeni ile çalınır. Uzun havaya başlamadan önce söyleyeni uzun havaya hazırlayıcı, uzun havanın ezgisini hatırlatıcı bir açılış yapılır. Yörede geleneğe bağlı olarak bağlama tezene kullanmaksızın parmaklar ile çalınır. Bu çalım biçimine "şelpe" denir. Şelpe ile çalışta, telleri iterek, çekerek vurarak (tokatlayarak) eli kullanmak ustalık gerektirir. Yörede çalınan bağlamanın boyutları küçüktür. Cura boyundan biraz büyükçe olan bağlamaların perde sayısı genellikle 12 olduğunu görmekteyiz.

Arguvan havalan Sivas'ın "Çamşıhı Ağzı" uzun havalarına benzerlik gösterir. Geçmişte Cem ayinlerini yönetmek için Arguvan'a giden "Dede"lerin Çamşıhı'dan olması ve ezgi yapılarını ve seslendirme tavırlannı etkileşimle taşımaları bu benzerliğe neden olduğu sanılır. Bu uzun havaların ardından genellikle türküler, nefesler ve deyişler söylenir. Yörede birkaç kişinin birlikte uzunhava söylemeleri de gelenektir. Özellikle karar seslerinde yapılan topluca uzatmalar ilginçtir. Sözlerin başında, aralarında ya da sonunda "loy", "diloy", "vay", "anam", "ah", "vah" gibi katma sözler kullanılır. Kimi zaman da uzun havanın hüzünlü etkisini ortadan kaldıran hareketli türkülere bağlantı yapılır. Arguvan havaları "Arguvan Ağzı" denilen yöresel ağız tavır ve üslûpla seslendirilir.

Asrı gurbet harab etmiş köyümü
Bülbül gidip baykuş konmuş gel hele
Ben ağayım ben paşayım diyenler
Kapıları kitlemişler gel hele
Gel hele de kömür gözlüm gel hele
Gel hele de dudu dilim gel hele

Bir ev burda bir ev karşıda kalmış
Sorun hele bizim komşular n 'olmuş
Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış
Bizim köye benzemeyi gel hele
Gel hele de kömür gözlüm gel hele
Gel hele de dudu dilim gel hele

Dünyasal Türk Halk Müziği

Geleneksel Türk Halk Müziği dünyasal bir müzik türü olup, makamsaldır. Bu türü belirleyen öğeleri şöyle sıralayabiliriz:

BOZLAK 

 

Birçok bölgede görülmekle birlikte, özellikle İç Anadolu ve Güney Anadolu'da, Toroslar'da yaygın olan Avşar ve Türkmen oymaklarına ait bir uzun hava türüdür.

Bozlak kelimesinin kökeni hakkında çeşitli görüşler vardır. Öztürkçe bir kelime olan "Bozlak"ın çeşitli anlamlan, çeşitli eserlerde şu şekilde belirtilmiştir.

Divan-ı Lügat-it Türk'de "bozlak", "bozlamak" ses vermek bağırmak anlamına gelmektedir. Dede Korkut'ta ise bozlatmak, böğürmek manasında kullanılmakta, Kırgızcada ise "botasın olgan tüyiidey bozlayı bozlayı kaldım men", "yavrusu kaybolmuş, çalınmış bir deve gibi bozlaya bozlaya, feryat içinde kaldım ben" denmektedir.

Özet olarak, feryad etmek, haykırmak, ayrıca deve bağırması anlamına bozulamaktan, bozlamaktan gelen bir kelimedir.

Bozlak, ayrıca bağlamada yapılan bir düzene (akord) de verilen addır. Burada alt ve Orta teller "LA", üst tel "SOL" sesine çekilir. Bu düzene "Abdal" düzeni de denmektedir.

Bozlak ayrıca Kürdi makamındaki türleri belirten bir ayak adı olarak da "Bozlak Ayağı" şeklinde kullanılmaktadır.

Zaten bozlaklarda türü belirleyen en önemli öge Kürdi dizisi içinde seslendirilmeleridir. Bazı bozlaklarda Kürdü dizisinin yanı sıra "Acemkürdi" ve "Muhayyerkürdi" makamları, bazen de bu makamların Sol veya Fa diyez üzerine aktarılmış şekilleri kullanılır. Az da olsa, Toros Türkmenlerinde bu tip bozlaklar görülmektedir.

Dağ ve Oymak havalarının karakterestik bir türü olan bozlak, çoğunlukla bir erkek tarafından söylenir, ancak Teke yöresinde Yörüklerin hep birlikte söylediklerine de rastlanmıştır.

Bozlakların konularını, yöresel ve çeşitli toplumsal olaylarla ilgili konular oluşturur. En önemli özelliklerimizden olan yiğitlik ve kahramanlık bu konuların başında gelmektedir.

Dizileri çoğunlukla 11 ve 14 heceli olan bozlakların sözleri anonim olabileceği gibi saz şairlerine ait de olabilir. Bozlakların birkaç türü vardır. Vurguladıkları konulara göre yiğitleme, güzelleme, yanık, ağıtlama ve kerem bozlağı gibi adlar alırlar.

Yiğitleme bozlağı; sözleri saz şairlerimizden Dadaloğlu'na ait olan aşağıdaki bozlak örnek olarak verilebilir.

Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Bozlakların ses genişliği 8'li, 10'lu hatta 12'li olabilir. Dizi kullanılırken tiz seslerden başlanır, karar sesinin sekizlisi ve yedilisinde belirgin biçimde görüldükten sonra karar perdesine inilerek uzun hava bitirilir. Bozlaklar çalgı eşliği olmaksızın söylendiği gibi cura ve bağlama eşliğinde de söylenirler.

Kırşehir' li mahalli sanatçılar bozlak çalarken genellikle bağlamanın RE perdesini karar sesi olarak kullanırlar. Yani bozlağı RE üzeri çalarlar. Bozlakların çalınışı ve söylenişinde sert bir ifade vardır.

Bozlaklar Avşar ve Türkmen ağzı ile seslendirilirler. Bozlakların usta seslendiricilerine, Kırşehir'li Hacı Taşan, Muharrem Ertaş, Neşet Ertaş, Çekiç Ali gibi yöresel sanatçıları örnek verebiliriz.

 

a. Ağız: Sözel türlerde türü belirleyen bir öğedir. Sözgelimi Karadeniz ağzı, Arguvan ağzı, Rumeli ağzı gibi.

b. Tavır: "Tavır" Uzun süreli sesleri belirli bir bilinç içinde bölerek yeni kümeler oluşturma, tavır'in ilk aşamasını belirler. Örneğin; dörtlük süreyi eser içinde sürekli olarak, noktalı onaltılık, iki onsekizlik ve iki onaltılık şekliyle bölerek seslendirme, bir başka deyişle süresel çatal tavır'ın ilk aşamasıdır. Bu sürelerin her biri, bağlama türü çalgıların tellerine bölüştürülerek seslendirilirse, tavrın ikinci aşaması, dolayısı ile tavır oluşmuş olur. Hem sözel hem çalgısal türlerde, türü belirleyen bir öge olarak kullanılır.

Örneğin; Zeybek tavrı'nın, Zeybek türünü belirleyen öğelerden biri olması gibi.

c. Düzen: Seslendirilecek eserin makamı, dolayısı ile durak ve güçlü sesleri dikkate alınarak, telli çalgılarda her telin belirli bir sese eşleştirilmesiyle oluşturulan akord şekline düzen denir. Günümüzde bozuk düzen (kara düzen), bağlama düzeni ve misget düzeni adlarıyla anılan üç ayrı düzen yoğun olarak kullanılmaktadır.

Sıralanan öğelerden hiçbiri tek başına bir tür belirleyemez. Mutlak suretle, daha başka öğelerin de beraberce bulunması gerekir.

Bir alt türü oluşturan öğelerden biri dahi eksik kullanılırsa, bu durumda da, o türün çeşnisi oluşur. Buna türsel çeşni denilir. Sözgelimi, Zeybek türünü oluşturan öğelerden usûl öğesi -dokuz zamanlıdır- değiştirilip, sekiz zamanlı usûl kullanılır ve usûl, zeybek türünün bir diğer öğesi olan 'zeybek tavrı'yla seslendirilirse, zeybek türünün yerine, zeybek çeşnisi oluşur.

Geleneksel Halk Müziğinin, bir diğer genel özelliği ise, anonim oluşudur. Kuşkusuz ki, anonimlik bu türü belirleyen bir öge değildir.

Bugüne değin, Ghm'nin alt türleriyle ilgili ciddi hiçbir ayrım yapılmamış, daha çok yöreleri ya da sözel tür veya biçimleri dikkate alarak tasnifler oluşturulmuştur. Örneğin; Doğu Anadolu Türküsü, Ninni, Koşma gibi. Oysa, bu ayrımların hiçbiri, ezginin kendisine yönelik değildir.Yani, tür tanımı anlayışı içinde yapılmamıştır.

Mayalar

Maya, kelime anlamı olarak; Bir şeyin özü, bir şeyin oluşması için asıl ve gerekli madde demektir. Ancak GHM'de kullanılan "Maya" sözcüğü ile ilişkisi ne derecededir açıklanamamıştır. Bu nedenle bu türe verilen adın nereden geldiği henüz saptanamamıştır. Mayalar Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da yaygın olan bir uzun hava türüdür. Özellikle Erzurum, Harput, Eğin, Sivas, Diyarbakır, Erzincan'da birbirinden güzel mayalara rastlanmaktadır.

Mayalar çoğunlukla erkekler tarafından söylenmesine karşın az da olsa kadınlar tarafından da söylenir.

Mayaların konuları genellikle aşk, sevgi, sevgili, ayrılık, gurbet ve benzeri konular üzerinedir. Sözleri çoğunlukla anonim olmasına karşın az şairlerine ait olanları da vardır.

Genellikle 4+7 duraklı 11 'li hece ölçüsünde olan mayalann sözlerinde "oh", "Yavri yavri", "oğul", "of, "Ağam" gibi katma sözler de kullanılmıştır. Mayalarda türü belirleyen temel öge Hüseynî makamında olmalarıdır.

Mayaların sözel bölümüne geçmeden önce söyleyeni uzun havaya alıştırıcı, uzun havanın tavrını gösteren özellikle mey, karinet, zurna ya da bağlama ile bir açış yapılmasına karşın özellikle Elâzığ mayalarında başlangıçta ve söz aralarında çalgılarca seslendirilen usûllü, ritmik ezgi bölümleri vardır. Başlangıçta çalınan usûllü, ritmik ezgiye "ayak" denir. Bu çalgısal bölümde çoğunlukla 10/8'lik Curcuna usûlü kullanılmaktadır. Mayalardan sonra aynı makamdan türküler seslendirilir.

İhsani kadere boyun eğerim
Alır kara taşla bağrım döğerim
     


 
Zalim gurbet ilde top top ciğerim 
  

Pişti onun için ağlar İhsanı

1930 yılında Diyarbakır`da doğdu. Azerbaycan kökenli bir aileye mensuptur. İki yaşında babası Filit`i yitirdi. Anası onu bin bir sıkıntıyla büyüttü. Biraz boy atınca anasıyla tezek topladı. Kaz çobanlığı yaptı. Bir şeyhin müridi oldu. Gitmediği yer, girmediği iş kalmadı. Doğuda, toprak, Güneyde pamuk, Ege de yapı, Trakya da maden işçiliği yaptı. Askerliğini Erzurum da yaptı. 1957`de Uşak Şeker Fabrikasına girdi. Orada Güllü şah (Sevim) ile tanıştı. Aşık Güllüşah`la uzun bir aşıklık dönemi sonunda evlendi. Garip ve Elif adında iki çocukları oldu. Anadolu`yu kent kent, kasaba kasaba dolaştılar. Hatta köylere bile gittiler. Birlikte bir çok türküler, ezgiler söylediler. Halk şiirini yaydılar, sevdirdiler, yaşattılar. Sesiyle, sözüyle, sazıyla durmadan yılmadan politika yaptı, şenliklere katıldı.
Toplumun çeşitli sorunlarıyla toplumsal ve ekonomik konularla ilgili birçok şiirler yazdılar.

Bazı şiirlerinde suç öğeleri görülerek hakkında cezai soruşturmalar yapıldı. Birkaç kez tutuklandı. Siyasetle uğraştı. Sonradan kapatılan Türkiye İşçi Partisine girdi, faal olarak çalıştı. Şiirlerini Ağalı Dünya, Yazacağım, Bakalım Hele isimli kitaplarda toplayarak yayınladı. Halk şiiri geleneğiyle toplumcu görüşü birleştirdi. Kendine özgü vurucu bir deyişi gür bir sesi vardır. Gözü peklikle konulara girer. Etkileyicidir. Doyurucu bir mantıkla konuları işler.

 

Aşık Ali İzzet Özkan

Mühür gözlüm seni elden
Sakınırım kıskanırım
Uçan kuştan esen yelden
Sakınırım kıskanırım

Şarkışla`lı Ali İzzet Özkan adından çokça söz edilen bir halk ozanımızdır. 1902 yılında Şarkışla`nın Üğük köyünde doğdu. Belli bir öğrenim görmedi. Aşık Sabri den saz dersleri aldı. Ve küçük yaşlarda aşık oldu. 22 yaşlarında Adana`ya giderek Çukurovalı aşıklarla karşılaşmalar yaptı. Uzun yıllar yurdun çeşitli yerlerinde gezip dolaştı. Pek çok şiir söyledi. 500`ü aşkın şiiri vardır ve şiirlerini zaman zaman çıkardığı kitaplarda toplamıştır. Bazı türküleri de sanatçılar tarafından plağa okundu. Bunlar arasında “Şu Sazıma Düzen Ver, Mühür Gözlüm". Ali İzzet Özkan Konya da yapılan Türkiye aşıklar bayramına katılmıştır. Aşık 1981 yılında bu dünyadan göçüp gider.


Aşık Beyhani
Kirpiklerini ok eyle
Vur sineme öldür beni
Bıktım dünyanın kahrından
Vur sineme öldür beni

Beyhani Erzincan`ın Çayırlı ilçesine bağlı Eski Esperek, yeni adıyla Verimli köyündendir. 1933 yılında bu köye çok yakın Gamga köyünde doğdu. Babası Hüseyin, anası İbrahim kızı Gülizar`dır. Beyhani`nin asıl adı İbrahim`dir. çocukların en büyüğüdür. Sırasıyla ana baba bir Ziynet, Hüseyin, Ahmet ve ana ayrı Ali Hıdır adlı dört kardeşi vardır. Ana Gülizar, ozan gönüllü doğuşlu deyişleri olan sesi güzel bir anadır. Denebilir ki, Beyhani özelliğini anasından almıştır. Beyhani okumayı, ilmi, Kur`an-ı köylerindeki alimlerden İsmail Efendi ve Cafer Ağa`dan öğrenmiştir
Beyhanilerin köyüne o dönemlerde sık sık gezici ozanlar gelmekte imiş. Bu ozanlardan en çok ildeşi ve tanıdığı Davut Sulari`ye ısınmıştır. Bir de aynı köyden olan Nişani adlı ozana yakınlaşmıştır. Beyhani`nin ilk saz ustası çok güzel kabak kemençe ve bağlama çalan amcası Rıza Efendi`dir. Sazda ustalaşması Davut Sulari ile olur. Beyhani 14 yaşında iken babası, yanına iki ozan katar, birlikte Suriye, İran ve Irak`ı dolaşırlar. Aç-susuz kalarak 9 gün yalnız hurma ile geçinirler. 2 yıl sonra döndüklerinde, Beyhani gelişmiş, ağırlaşmış ve iyice ustalaşmıştır. Kendisine "nedir bu durum" denildiğinde ise şu cevabı vermektedir: "Aşıklık, bir dad-ı haktır, bakmayın gerisine". 

1954 yılında halasının kızı Aslı ile evlenmiştir. Bu evlilikten Kenan, Selvi, Nazlı ve Nazan adlı 4 çocuğu vardır. 1956 yılında askere gider. 1960`dan sonra da İstanbul`a yerleşir. Beyhani sağlığında sık sık Hacı Bektaş ve Pir Sultan Abdal gecelerine katılırdı. 1971 yılında mafsal romatizması teşhisi ile Şişli Etfal Hastahanesine yatırılır. Ağrılarının dinmemesi üzerine kaplıcalara girer, köyüne gider, geri döner, fakat ağrıları hala dinmemiştir. Bu kez Amerikan Hastahanesine yatırılır. Böbrek üremesi olduğu anlaşılmıştır.
17 Ağustos 1971`de 38 yaşında iken ölür. Mezarı Kağıthane`de dir


Ehlibeyt

Aciz Kalmış Yezitlerin Elinden
Gözü Yaşlı Gördüm Ben Ehlibeyti
Esir Olmuş Kerbalanın Çölünden
Gözü Yaşlı Gördüm Ben Ehlibeyti

Bağluyuben Su Yolunu Kestiler
Oklar Atıp Imamları Bastılar
Kimin Şehit Edip Kimin Astılar
Gözü Yaşlı Gördüm Ben Ehlibeyti

Kamber Oğlu Derki Dillerin Kuran
Can Nasıl Dayansın Bu Halın Gören
Bülbül Ötmez Oldu Bahçalar Veran
Gözü Yaşlı Gördüm Ben Ehlibeyti






 

Ne ararsin tanri ile aramda!... sen kimsin ki orucumu sorarsin? hakikaten gözün yoksa haramda basi açiga niye türban sorarsin? raki, sarap içiyorsam sana ne. yoksa sana bir zararim, içerim. ikimiz de gelsek kildan köprüye, ben dürüstsem sarhosken de geçerim esir iken mümkün müdür ibadet? yatip kalkip atatürke dua et. senin gibi dürzülerin yüzünden, dininden de soguyacak bu millet isgaldeki hali sakin unutma. atatürke dil uzatma sebepsiz. sen anandan yine çikardin amma baban kimdi bilemezdin şerefsizz!!!

 




 

Nazım Hikmet
 le
 İlgili İlginç notlar....


Tarih 1 Ocak 1921.Vapurda 4tane şair vardır;
Yusuf Ziya,Faruk Nafiz,Vala Nureddin ve Nazım Hikmet.

İşgalden bu yana Kız Kulesi İngiliz askerler tarafından
arama noktası olarak kullanılmaktaydı.Vapur,kız kulesine

geldiğinde durduruldu.Pamuk balyalarının üstüne yatan direnişçiler
ne kadar soğuk kanlı görünmeye çalışsalarda,çok heyecanlıydılar.

Neyseki arama üstün körü olmuş,varpura geçiş izni verilmişti.
Yeni yılın ilk günü Nazım Hikmet i Anadoluya taşıyan vapurun

adı; Yeni Dünya idi...ve eğer sorulsaydı Nazım ın İngiliz asklerlerine
göstereceği sahte kimlikte şu yazılıydı; yumurta tüccarı...

------------------------------------------------------------------------

Nazım Hikmet genellikle hep beyaz pantolon giyermiş
Aklına eğer bi cümle gelirse hemen ona not alırmış.

----------------------------------------------------

Nazım Hikmet in ölümünden sonra kurulan bir komite bir yük gemisine
Nazım Hikmet adı koymaya karar alır.İlk seferinii 12 Ağustos 1965 te

Odesa limanından yapan geminin törenine Nazım ın karısı Vera,şairler
ve yazarlar katılır.Türkiye den ise katılan tek yazar vardır; Aziz Nesin...

 AŞIK ALİ SULTAN - OZAN

1941 yılında Sivas Yıldızeli, Yusufoğlan Köyünde doğdu. 1965-1972 yılları arasında Sivas DDY Cer Atölyesinde teknisyen olarak çalıştı. İstanbul’a ara sıra gelip 45 lik plak yaptı. Yayımlanmış 100 lerce plak ve toplam 55 adet kaset ve CD çıkarttı. Ailecek sanatçı olan Ali SULTAN uzun yıllar yurt dışında eşi ile birlikte Ozanlık geleneğini sürdürdü. Sanatlarını yurt dışında Avusturya, Almanya ve İskandinav ülkelerinde icra etti. Tekrar yurda döndü. DUMANLI YOL TV. Dizisinde Derviş rolüyle büyük beğeni kazandı. Şimdi ise halen yeni diziler çekilmesi için çalışmalarını sürdürürken yeni CD ve albüm çalışmalarını da beraber yürütmektedir. Evli ve 2 çocuk babasıdır. İstanbul Alibeyköy’de ikamet etmektedir. 



SAZLAR DA BİZİM SÖZLER DE 
Ruhi Su "Aman! Anam benim de ulu yola durursa Ak saçını da kelep kelep yolarsa Hani benim oğlum diye sorarsa Saklaman gizlemen öldü deyin varın"
 HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL
 ACIYI BAL EYLEDİK
 «pir sultan ölür dirilir» bak şu bebelerin güzelliğine kaşı destan gözü destan elleri kan içinde kör olasın demiyorum kör olma da gör beni damda birlikte yatmışız öküzü hoşça tutmuşuz koyun değil şu dağlarda san kendimizi gütmüşüz hor baktık mı karıncaya kırdık mı kanadını serçenin vurduk mu karacanın yavrulusunu ya nasıl kıyarız insana sen olmasan öldürmek ne çürümek ne zindanlarda özlem ne ayrılık ne yokluk ne yoksulluk ne ilenmek ne dilenmek ne işsiz güçsüz dolanmak ne gün gün ile barışmalı kardeş kardeş duruşmalı koklaşmalı söyleşmeli korka korka yaşamak ne kahrolasın demiyorum kahrolma da gör beni kanadık toprak olduk çekildik bayrak olduk döküldük yaprak olduk geldik bugüne ekmeği bol eyledik acıyı bal eyledik sıratı yol eyledik geldik bugüne ekilir ekin geliriz ezilir un geliriz bir gider bin geliriz beni vurmak kurtuluş mu kör olsanı demiyorum kör olma da gör beni 
Hasan Hüseyin Korkmazgil 

  


Zindanlardan taşa taşa kar beni
Mamak'lardan metris'lerden sor beni
Diyarbekre kanla bastım mührümü
Ceset ceset kefen kefen sar beni
Bu türkü mor dağların emanetidir
Firari mahpuslara bir avuç su
Bir türkü dilimi içerdekine
Çeyiz sandıgına oyalı yazma
Memeye süt Ve baharın toprağa bereketidir
Sığmaz dört duvarın yanına, dikenli tele
Cesur mermidir, mavzer yatağında bu
Önü kıtlık kıran, zemheriArdı ateş külü,
Kızılcık Ve menekşedir
Bir teli asuri vurur, bir keldani
Ve yeşile çalar her mevsim
Petrol mavisini Kan kızılını
Kavruk dudakların tuzunda tadı
Fırat'ı Dijle'yi vurur
Heyy bre Şahin gagasında
Can suretidir kara saçlım gül benizlim Sevdiğim
Bu türkü Mor dağların emanetidir
Gün kar yanığı yüze vuranda
Debreşir gökçe yürek
Kasketi keder gömleği kan
Sevdası bir uçurumdur
Gözleri kor tanesi gözleri hançer
Gözleri cesarettir
Krizantem çiçegidir emegi gülüm
Elleri cesur vede hünerli
Mor dağların ardında
Üç koca destan üç koca dünya
Üç denklem
Üç şifre üç atom çekirdeği ve
Bir çakmak bir kıvılcım birde dinamit
Gün kar yanığı yüze vuranda
Mor dağların türküsü gelir
Onlar güneşin bağrında ateş
Yer yüzünde bir taze çiçektiler
Namluda namusun fişengi
İsyanda yürek kara düşte
Bembeyaz gerçektiler
Ben yılların sevdası
Nazlım
Sabır kıyısında
Kin köpüğü
Al almada
Başaklarda
Gül dudaklarda hasret

Söyle türkünü sen
Erinme nazlı bacım
Ağlamadan
Karalara bağlamadan
Kına gecelerinin sevincinde
Lurke'de Goven'de
Temirağa'da



 



Elqajiye elqajiye
Wiy lemıne elqajiye
Ererê mawa to zalıma
Piyê ta ra ez rajiyo
Wiy lemıne derdo derdo
Derdê to zerê mı werdo
Derd persena derdê sari
To se kena persê sari
Ererê mı vake Bê şime
To çaye dina ma re kerde tari
Wiy lemıne derdo derdo
Derde to zerê mı werdo

 


FARKETMEZ CANIM !..

İnsanlık dağına çökmüş koca dev
El vermiş vermemiş fark etmez canım !..
Ben yolumda ağır ağır giderken
Taş değmiş değmemiş fark etmez canım !..

Nice canlar bir bir toplanmış dolmuş
Her can mahzun mahzun mahzuni olmuş
Yüz binlerce beden arşa yol almış
Baş değmiş değmemiş fark etmez canım !..

İşte Hacıbektaş Mahzuni orda
Koca Pir Sultanı koydular darda
Gönül denizinde tüm canlar zorda
Yaş değmiş değmemiş fark etmez canım !..

Ozan GARİP doldu doldu boşaldı
Nev baharda deli başa iş aldı
Mahzuniye doğru yollar kısaldı
Kış değmiş değmemiş fark etmez canım !



Cihangiray ŞUMNU ( OZAN GARİP ) KIRŞEHİR 



BÜYÜDÜM 

KIRSAL ALAN DEDİĞİMİZ YERLERDE
YOKSULLUK İÇİNDE DOĞDUM BÜYÜDÜM
YAŞAMIN ZOR OLDUĞU O KÖYLERDE
ÇELİK ÇOMAK OYNAYARAK BÜYÜDÜM

BENİ ANAM YOKSULLUKLA BÜYÜTTÜ
ÇİLE DEYİRMENİ OLDU ÜĞÜTTÜ
BENİM ANAM TANRIDANDA BÜYÜKTÜ
SEVGİSİYLE GÖZ YAŞIYLA BÜYÜDÜM

OKUL İLE OKUMAYI DÜŞLEDİM
YEDİSİNDE İLK OKULA BAŞLADIM
KÖY MALINI YAYDIM ÇOK İT TAŞLADIM
ZORLUKLARI YAŞAYARAK BÜYÜDÜM

GENÇLİK
HAZİNE Mİ ÇABUK YİTİRDİM
PAYLAŞIMI BİR ÖMRÜME YETİRDİM
İLK OKULU DİPLOMASIZ BİTİRDİM
EKSİĞİ Mİ GÖRE GÖRE BÜĞÜDÜM

DEYMİŞ İDİM HENÜZ ON DÖRT YAŞINA
GURBETE GİDENİN DÜŞTÜM PEŞİNE
YORGAN ATTIM İSTANBULUN DÖŞÜNE
GURBETLİĞİ TADA TADA BÜYÜDÜM

KADER İLE ŞÜKÜR İLE YAŞARDIM
SABRIMIN BENDİNE DOLUP TAŞARDIM
ADIM ADIM DEYİŞİME KOŞARDIM
UFAK UFAK DEYİŞEREK BÜYÜDÜM

SENDİKANIN ÖRGÜTLENME BİÇİMİ
TANIDIKCA HUZUR SARDI İÇİMİ
DEYİŞİMİM SOLA VURDU GÖÇÜMÜ
YAVAŞ YAVAŞ DEYİŞEREK BÜYÜDÜM

MADDE İDİM VARLIĞIMLA YOL ALDIM
BİN BİR ÇİÇEK OLAN SOLDAN BAL
ALDIM
KARABULUTLAR İÇİNDE DARALDIM
SOLDAN NEFES ALA ALA BÜYÜDÜM

DOST ŞEREFİ ALDIM BURDAN GÖTÜRDÜM
GEÇMİŞİNİ BİR MASAYA YATIRDIM
SON DURAĞIM TKP EYDİ OTURDUM
YÜREĞİMİ YORA YORA BÜYÜDÜM

23-12-2005
Dost Şeref

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol