BİYOGRAFİLER - Asım BEZİRCİ
1928 yılında erzincan`da demiryolu işçisi bir babanın oğlu olarak dünyaya gelen asım bezirci, ilkokulu erzincan`da bitirdi ama 1939 depreminden dolayı ortaokulu orada okuyamadı, erzurum`da yatılı okula giderek öğrenimine orada devam etmek zorunda kaldı. bezirci, edebiyat serüvenine lise yıllarında başladı. her insanın ileride neye yöneleceğine ilişkin ilk ipuçları genellikle lise yıllarında ortaya çıkmaya başlar. bezirci`de de, her şeye eleştirel bakan ve eleştiren, ne olursa olsun onu olduğu gibi kabul etmeyen muhalif ve araştırmacı yanı, lise yıllarında öne çıkmaya başladı. bu da onu edebiyat alanına daha da yakınlaştırdı ve okuma sevgisini büyüttü. istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi türk dili ve edebiyatı bölümü`ne girmesinin nedeni de buydu zaten.
Üniversite yıllarında, ülkemizin içinde bulunduğu siyasal durum, doğal olarak bezirci`yi de etkilemişti. dünyada yaşanan devrimlerin etkisi hissediliyor, sosyalist düşünce tartışılıyordu. bezirci de türkiye sosyalist partisi`nin düşüncelerini benimsedi ve gerçek dergisi`nde o süreçte yazıları çıkmaya başladı. bu yazıları nedeniyle de birçok soruşturmaya maruz kaldı ve daha sonra tutuklandı. altı ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
Bezirci`yi işsizlik tutsak almıştı bu kez de. zar zor bir ilaç fabrikasında kendisine iş bulmuş ve orada çalışmaya başlamıştı. yaşadığı ekonomik zorluklar, onun edebiyat tutkusunun önüne hiçbir zaman geçmedi. her fırsatta yazdı, araştırdı ve okudu.
6–7 eylül olayları nedeniyle hakkında bir soruşturma daha açıldı ve tekrar tutuklanıp beş ay daha hapishaneye atıldı.
1957 yıllarından sonra tamamen edebiyat alanına giren bezirci, daha ciddi eleştiriler, denemeler yazmaya başladı. 1960`ta dost; 1963`te otağ; 1968`de yeni dergileri tarafından "en beğenilen eleştirmen" seçildi. daha birçok yerde ödüller verildi bezirci`ye.
Zamanla kendisi de edebiyat alanında üretimler vermeye başladı. eleştirmen kimliği bu yıllarda ağır ağır kendini gösteriyordu. bunun yanı sıra araştırmalarına da ağırlık veriyordu tabi ki. bu yazıları çeşitli sol dergilerde yayımlandı. aydın biyografileri üzerinde çalıştı. eski işyerinden ayrılıp edebiyata yoğunlaşan bezirci, tekrar ekonomik sıkıntılar çekmeye başlayınca unilever`de muhasebeci olarak çalışmaya başlayarak, iki işi birlikte yürüttü. emekli oluncaya kadar da burada çalıştı.
1961`de eserleri çeşitli yayınevlerince yayımlanmaya başladı. sadece eleştirmenliğiyle değil, üretkenliğiyle de kendisinden söz ettirdi ve eleştirmen-yazar olarak anılmaya başladı. bu süreçte fikret arel, halis acarı imzalarıyla, sonraları da kendi adıyla yeni ufuklar, forum, pazar postası, yelken, dost, ataç (kendi çıkardığı), yeni a, gelecek, dönem, papirüs, may, halkın dostları, soyut, politika gibi gazete ve dergilerde yazılar yazıyordu.
1979`da türkiye yazarlar sendikası`na üye oldu ve aynı yıl yönetime seçildi. bir yıl sonra da tüm dehşetiyle 12 eylül geldi. asım bezirci, türkiye yazarlar sendikası ve barış derneği davalarında yargılanmaya başladı. aynı zamanda çevirilerinden dolayı da başı dertteydi, a. kadir`le birlikte çevirdiği "sosyalist gözle sanat ve toplum" ile "on şair, on şiir" adlı kitapları toplatıldı.
Ülkemizde yazarların ve aydınların kaderi hep çetin bir patikada geçer. kendi aydın tavrını sürdürmek için o patikadan geçmek zorundasındır. asım bezirci de bu dar, dikenli yolda yürüyordu. pir sultan`ı araştırırken, onun dara çekildiği ilde kendisini de ateşin beklediğini bilmiyordu belki ama ülkemizin nasıl ve kimler tarafında yönetildiğini iyi biliyordu. kaderinin pir sultan`la sıvas`ta böylesine çakışacağı asım bezirci` nin aklına gelmiş miydi hiç, bilmiyoruz. bezirci, pir sultan`ın yaşamını, kişiliğini, sanatını tüm yönleriyle araştırıp, üzerine tüm şiirlerini de yerleştirerek güzel bir eser ortaya çıkarmıştı. bu çok emek verdiği etkinliğe katılmak üzere 1993 temmuz`unda sivas`a geldiğinde pir sultan`ı daha iyi nasıl anlatacağını düşünüyordu belki. ancak ölüm orada kol geziyordu, hem de kalleşçesine, sinsice... 2 temmuz`un o kavurucu sıcağına otuz yedi canın, yazarın, sanatçının külleri karışacak, madımak`ın ateşi bir ülkenin yüreğini yakacaktı. asım bezirci ve onun kadar değerli aydınlarını yitirecekti bir ülke. geriye tarifi imkansız bir acı kalacaktı yüreklerde...
TOPLUMLARA VE SANATA BAKIŞI
Bezirci, eski ve yeni türk edebiyatı`na ilişkin araştırmalarının yanında, son yıllarda gelişmeye başlayan eleştiri anlayışının da öncülerinden oldu. çeviri, eleştiri, derleme, araştırma ve deneme türündeki yapıtlarının sayısı 40`ı aşmıştır.
Toplumların gelişimi ve bir toplum yerini diğer topluma bırakmak zorunda olduğu gerçeğini bezirci gericilik ve ilericilik olarak nitelendirir:
"Bölümlü toplumların tarihi şunu gösteriyor. yükselen sınıfların ideolojisi genellikli devrimcidir, gerçekçi ve maddecidir. fakat bu sınıflar iktidara geçip de toplumu kendi çıkarlarına göre düzenledikten sonra zamanla tutucu olurlar.
Biliyoruz: kapitalist toplum çağımızda sonuncu aşamasını yaşıyor. bu aşamaya "emperyalizm" yahut "can çekişen kapitalizm" adı verilmektedir. nitekim burjuvazi artık yükselen sınıf olmaktan çıkmış, bu sıfatı geleceğe aday olan işçi sınıfı almıştır. dolaysıyla, burjuvazinin ideolojisi de zamanla değişmiş, tutucu ve giderek gerici boyutlar kazanmıştır.
Kapitalizmin artık miadını doldurduğunun üstünde duruyor bezirci. sosyalist sistemin er yada geç dünyada hakim olacağına sonuna kadar inanıyor. sanat anlayışına da bu düşünce yön veriyor.
Birçok aydının-yazarın dile getirmekten kaçındığı doğruları asım bezirci çekinmeden dile getirdi. bugüne kadar ülkemize emek veren ve sosyalist düşüncelerinden dolayı tutuklanıp, sürgün edilen, ya da katledilen aydınların yaşamını araştırdı, yazdı ve hak ettikleri yere koydu. edebiyatın ve edebiyatçının bir ülkenin geleceğinde, kültürünü geliştirip yaygınlaşmasında büyük rol üstlenmesi gerektiğini bildiği için özelikle bu konu üstünde durdu:
"Edebiyat, gerçekliği estetiğin gereklerine göre yansıtmakla kalmaz, onu yorumlayıp değerlendirir, ona ilişkin bilgi de verir bize. bu yüzden, her seferinde sanatsal değerler ile kültürel (bilgisel, siyasal, ahlaksal, düşünsel, eğitsel vb.) değerler yan yana, iç içe bulunur. bunlardan yalnızca sanatsal olanlar üzerinde durup öbürlerini görmezden gelmek nesnelliğe aykırı, tek-boyutlu bir tutumdur. oysa edebiyat tek değil, çok –anlamlı, çok-işlevli, çok-yönlü, çok-katlı bir sanat koludur."
Yıllardır süren, "sanat sanat içindir" tartışmalarına o gün verdiği net bir cevaptı bu. yaşama sınıfsal bakan bezirci, edebiyata da öyle bakmak gerektiğini vurgulamıştır her daim:
"(...) sınıflı toplumlarda, değerler de sınıfsaldır. çeşitli sınıflara bağlı insanların ortak duyguları, düşünceleri, inançları, özlemleri, amaçları, dilekleri genellikle bu değerlerde belirir. edebiyat da onları dile getirir. Birçok konu hakkında yaptığı eleştirilerle ülke insanının sanata bakış açısını zenginleştirmiştir bezirci. edebiyat değerlendirmesi de oldukça anlamlıdır. sosyalist edebiyata inanıyordu ve olayları-gelişmeleri birbirinden ayrı değerlendirmiyordu. tam tersi birbirini etkileyen, yaşamın gerçeklerinden kopuk, her zaman aynı kalan, birbiriyle uzlaşan değil bütün güçlerin birbiriyle çelişme ve çatışma içinde olduğunu belirtiyor. aynı zamanda doğayı ve toplumu, insanın duygu ve düşüncesini imgesel ve dolaylı bir dille anlatırken, bunların yalnızca gerçeklerle sınırlanıp duygudan yoksun bırakılmasını da eleştiriyordu.
Sosyalist edebiyatın nasıl olması gerektiğini şu sözlerle ifade ediyor: "bir avuç sömürücünün, baskıcının yanında değil, sömürülen, ezilen emekçi halk yığınlarının yanında yer alır… halka yapılan her çeşit zulmü, ezayı, haksızlığı savunmaya, saptırmaya, saklamaya değil, onları kaynakları ve sonuçlarıyla ortaya koymaya çalışır… gerçekliği tarafsız bir gözlemci gibi edilgen bir tutumla aktarmaya değil, toplumu ileriye götüren güçlerin ve onların öncüsü olan işçi sınıfının devrimci dünya görüşüyle algılayıp dönüştürerek yansıtmaya yönelir. başlıca amacı güzel biçimler yaratmak ya da egemen çevrelerin keyfini okşamak olan sorumsuz bir eğlence aracı değil, halkın yaşamını, kurtuluş çabasını belirten ve destekleyen sorumlu, gönüllü (ama güdümlü değil) bir eylem türüdür."
Aynı zamanda edebiyatı hiçbir zaman insani değerlerden kopuk ele almamak gerektiğini vurgular. geçmişle geleceğin iyi kaynaşması, eskiyle yeniyi bütünleştirdikçe, halkın kültürel birikimi edebiyata yansıtılmış olunur ve zengin bir edebiyat örneği ortaya çıkar…
Asım bezirci proleter kültüre katkıları oldukça fazla olan bir yazarımızdı. kendini halk kültürüne adamış ve onu zenginleştirmek için çabalamıştı. bu çabası ne yazık ki geç fark edilen bir yazarımız oldu.
HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ DEN SÖZLER
- Ara bul !
- Her ne ararsan kendinde ara!
- Dili, dini, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir.
- Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayın.
- İncinsen de incitme !
- Eline, diline, beline sahip ol !
- Kadınları okutun!
- Dinine dizlerinle değil, kalbinle bağlan!
- Okunacak en büyük kitap insandır.
- İnsanın değeri, yüreğinin ağırlığı kadardır.
- Düşünce, eylem ve sevgi, Tanrı’nın tadıdır.
- En büyük kerâmet çalışmaktır.
- Okunacak en büyük kitap insandır.
- İlim beşikte başlar, mezarda biter.
- En yüce servet ilimdir.
- İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
- Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu !
- Benim Kâbem insandır.
- Kendine ağır geleni başkasına yapma !
- Asıl kör, nankördür.
- Düşmanının bile insan olduğunu unutma !
- Sürekli olarak mutlu olmak istiyorsan, herkesle dost ol, kimseye kin ve
haset besleme !
- Çalışmadan geçinenler bizden değildir.
- Özünü bilirsen özürden kurtulursun.
- İnsanın cemâli sözünün güzelliğidir. (İnsan iyi sözlüyse güzeldir, kötü
sözlüyse çirkindir.)
- Peygamberler ve Erenler, insanlığa Tanrı’nın hediyesidirler.
- Doğruluk dost kapısıdır. (Onunla dostlar edinirsin)
- Dikkat et, lokma seni yemesin, sen lokmayı ye !
- Mârifet, nefsi silmek değil, bilmektir.
- Allah ile gönül arasında perde yoktur.
- Oturduğun yeri pâk et, kazandığın lokmayı hak et.
- Madde karanlığı, akıl nûru ile; cehâlet karanlığı, ilim nûru ile; nefis
karanlığı marifet nûru ile;
gönül karanlığı da aşk nûru ile aydınlanır.
- Yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
- Sen seni bilirsen yüzün Hüdâ’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden
cüdâdır (ayrıdır).
- Bizim semâhımız, tanrısal bir aşktır.
- Bizi sevenlerin gönüllerinde biz oturur, dillerinde de biz
konuşuruz.
Hacı Bektaş-ı Veli (1281 - 1338) kimdir neler yaptı eserleri nasıl yaşadı hayatı müridleri
ÖĞÜT
�Tarikatın, tasavvuf yolunun ilk makamı, bir alime canı gönülden bağlanıp, tövbe etmektir. Tövbe, canı gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır. Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir. Tövbeyi kabul edecek Allahü Tealadır. Tövbe ettikten sonra O’na tevekkül etmelidir. İkinci makamı, talebe olmaktır. Üçüncü makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Dördüncü makamı, hocaya hizmettir. Beşinci makamı, korkudur. Altıncı makamı, ümitli olmaktır. Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir. Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur. Üçüncü makamı, az yemektir. Dördüncü makamı, sabır ve kanattır. Beşinci bakamı, utanmaktır. Altıncı makamı, cömertliktir. Yedinci makamı, ilimdir. Sekizinci makamı, marifettir. Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir.”
MENKIBE
Hacı Bektaş-ı Veli, her gün gelip, şimdiki dergahının bulunduğu yere otururdu. Onu sevenler; “Galiba Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri burada bir dergah bina
edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor” dediler. Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli’nin hizmetini gören Sarı İsmail’e, Hacı Bektaş’ı sevenlerden biri, buraya bir dergah yaptırmaya niyet ettiğini söyledi. Sarı İsmail de, gelip durumu hocasına arz etti. Hacı Bektaş-ı Veli; “Ona söyle. Bir usta getirsin. Biz istediğimiz büyüklükte bir daire çizelim. Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin.” dedi.
Sarı İsmail, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mimar getirdi. Hacı Bektaş-ı Veli de kalkıp, mübarek eliyle şimdiki dergahın bulunduğu yeri çizdi. O mimar da, dergahın inşası için yetecek kadar taş getirtip yontturdu. Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergahın yapılmış olduğunu gördü. Dergahı yaptıracak kimse, derhal Sarı İsmail’in yanına gelip; “Ben bu binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve yaptırma sevabına kavuşmak istedim. Fakat her kimse bir gecede yaptırmış.” diyerek üzüntülerini belirtti. Sarı İsmail, durumu derhal hocası Hacı Bektaş-ı Veli’ye bildirdi. Bunun üzerine Hacı Bektaş-ı Veli; “Ey İsmail! O beni sevene söyle, bu dergahı zahirden birisi gelip yaptırmadı. Allahü Tealanın izni ile bir anda yapıldı. Sevabı yine onun amel defterine yazılmıştır.” dedi. İsmail durumu derhal o kimseye bildirdi. O zat da Allahü Tealaya şükür secdesi yaptı.
Hacı Bektaş-i Veli’nin izini sürenlerce, onun adına kurulmuş bir tarikattır. Ali ve On İki İmam sevgisine dayanır. Olgunluk, insan sevgisi, özdeşlik, eşitlik, özgürlük ilkelerini oluşturur. Varlık birliği görüşüne, insanın kutsallığına inanır. Görünüşe değil, öze önem
Bektaşiliğin içerdiği düşüncelerin odağını oluşturan sevgi “Evren-Tanrı- insan” birliğini kavramayı amaçlar. Velayetname’ye göre; Hacı Bektaş-i Veli bütün insanların kardeş olduklarını, yeryüzünden ortaklaşa, barış içinde yararlanılması gerektiğini, varlık birliğinin gerçekliliğini, insanın tanrısal niteliklerle donatıldığını savunmuştur.
İnsanın anlamını kavramak gibi iç başarısı vardır. Bu başarının ilk basamağı kişinin kendini tanıyarak sevmesidir. Kendini bilen kendisini sever. Kendini seven kendini bilir. Kişi tanrısal bir özle donatıldığından “Kendini seven Tanrı’yı sever” Bu düşünce Bektaşilik’te varlık birliğine tek yoldur. Bu nedenle bütün Bektaşilerin bağlandıkları bir ilke niteliği taşır. Hacı Bektaş-i Veli’nin izini sürenlere göre Tanrı’yı sevmek, Ali’yi sevmekle başlar. Çünkü Bektaşilik Ali sevgisini yaymayı, sürdürmeyi amaç edinmiş bir kuruluştur.
OY MADIMAK(Alevilere karşı bitsin bu katliamlar)
Madımakta yaktılar nice aydınımızı
Gavur deyip aldılar canımızı
Ezelden beri yüzüyorlar derimizi
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Uygarlıktan geri kalmış bunlar
Tekbir okuyup insan yakanlar
İyice azdı sivri sakallı pis mahluklar
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
İsyan eder NESİMİ babanın curası
Gözünde kaldı GÜLTEKİNİN genç yaşı
Durduruldu AKARSU babanın azgın akışı
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Pir sultanın heykeli gene dikilmeli
Yobazlar Ali divanında dara çekilmeli
Kızılbaşlara artık hak verilmeli
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Şaşarım bu dünyanın halına
Hakkın var sadece taparsan kurana
Ödül verirler can alıp insan yaktırana
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
İnsan olan insan yakmaz
Ama zalim güruhlar kana doymaz
Hesap sorulacak yapılan bunlara kalmaz
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Geldiler sanki ucuz can pazarına
Gözünü kırpmadan kıydılar otuzbeş cana
Lanet olsun be halkı kışkırtana
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Sahte müslüm sahte kul
Nice kadın bıraktılar dul
Daha utanmadan döverler davul
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Gayri boyun eymiyeceğiz soysuzlara
Çok can verdik vijdansızlara
Madımak müze olmalı bırakmayız allahsızlara
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Bilirimki insanlıktan anlamaz yamyamlar
Cihana sığmaz sivasta islenen günahlar
Alevilere karşı bitsin bu katliamlar
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş
Bindörtyüz senedir yakarlar kızılbaşları
Der cobani pirim ali çek zülfikarı
Vur yezitlere düşsün başları
Yetiş ulu şahim ali gel yetiş